Sultan Uluğbey'in, Ali Kuşçu adlı bir öğrencisi vardı. Uluğbey onu sever, hürmet edermiş. Bu duruma diğerlerinin hiddetlendiğini Uluğbey bilir, ancak bilmezlikten gelirmiş. Bir gün Ali Kuşçu şehrin dışında yaşayan annesini görmeye gitmiş, ancak orada hastalanmış. İnsanlar: "Dünyaca şöhretli olan sultan, öğrencisini mi gidip görecek, ya da iyileşip dönmesini mi bekleyecek, belki adam gönderip buraya mı getirtiri" demişler. Öğrencisinin hastalığını duyan Uluğbey derhal emdetmiş:
-Yol elbisesini getirin, atlar hazırlansın, Ali'yi görüp nasıl olduğunu öğrenip gelelim.
O zaman başvezirle Şeyhülislam: "Yüce hazret, sizin gibi büyük bir zatın, basit bir öğrenci çocuğu görmek için onun kulübesine gitmesi nasıl olur? İyisi mi, bu fikrinizden dönün", demişler. Uluğbey bu sözü duyunca sinirlenmiş, fakat belli etmemiş:
-İlim ehlini zaman zaman ziyaret edip halinden haber almak sevaptır. Bunun bütün sultanlar, hanlar için hem borç, hem de farz olması gerekir. Haydi çabuk olun, yoldan saray hekimini de alıp âlim Öğrencimin halini görüp gelelim, demiş. Emrin kesinliğini anlayınca hepsi yola koyulmuş.
ULUĞBEKNİN ŞAGİRDİ
ÖZBEK TÜRKCESİ
-Yol elbisesini getirin, atlar hazırlansın, Ali'yi görüp nasıl olduğunu öğrenip gelelim.
O zaman başvezirle Şeyhülislam: "Yüce hazret, sizin gibi büyük bir zatın, basit bir öğrenci çocuğu görmek için onun kulübesine gitmesi nasıl olur? İyisi mi, bu fikrinizden dönün", demişler. Uluğbey bu sözü duyunca sinirlenmiş, fakat belli etmemiş:
-İlim ehlini zaman zaman ziyaret edip halinden haber almak sevaptır. Bunun bütün sultanlar, hanlar için hem borç, hem de farz olması gerekir. Haydi çabuk olun, yoldan saray hekimini de alıp âlim Öğrencimin halini görüp gelelim, demiş. Emrin kesinliğini anlayınca hepsi yola koyulmuş.
ULUĞBEKNİN ŞAGİRDİ
ÖZBEK TÜRKCESİ
Sultan Uluğbeknifi Âli Quşçi degân şagirdi bar edi. Uluğbek uni şunçâlik yahşi körib, hürmât qılârkânki, bundan başqâlârnifi ğâşi kelib, ğıjın yürişâr ekân. Uluğbek buni bilâr, amma özini bilmâgângâ salib yürâr ekân. Bir küni Âli Quşçi şâhârdân tâşqaridâ yâşavçi anâsinikigâ barib, kâsâlgâ çâlinib qalibdi. Adamlar: "Kimsân dünyagâ dangı kelgân sultan şagirdini barib körârmikin ya tüzâlib kelişini kütârmikin, bâlki âdâm yubartirib bu yergâ aldirib kelârmikân?" deb qulaqlârini ding qılib urişibdi. Şagirdinin betabligini eşitgân Uluğ-bek dârhal buyuribdi:
-"Yol libasini keltirifilâr, atlar hazirlânsin! Âlini körib, halidân hâbâr alib kelâmiz".
Şunda baş vâzir bilân Şâyhulislam: "Aliy hâzrât, sizdây uluğ bir zatnifi tâgi pâst bir şagird balânin kâsâlini körgâni unift külbâsigâ barişifüz qandây bolârkin? Yahşisi, bu fikrifiizdân qayting!" deyişibdi. Bu Gâpni eşitib, Uluğbeknifi câhli çiqıbdi, lekin özini basib debdi:
-İlm âhlini vâqti-vâqti bilân ziyarât qılib, halidân hâbâr aliş sâvabdir. Bu yumuş har qândây sultanu hanlârgâ ham qârz, hâm farz bolmâğı dârkar. Qam, tez bolifilâr, yoldan saray tabibini hâm alib tâlibul ilm süyükli şagirdimni körib, halidân hâbâr alib kelâmiz, debdi.
Hükm qât'iyligini âfilâb, hâmmâ yolgâ atlânibdi.
0 okur dedi ki:
Yorum Gönder