Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

Türk Destanları

| Pazartesi, Ocak 26
TÜRK DESTANLARI

Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır. Türk edebiyat geleneği içinde "destan" terimi birden fazla nazım şekli ve türü için kullanılmış ve kullanılmaktadır. Eski Türk Edebiyatı nazım şekillerinden mesnevilerin bir bölümü ve manzum hikâyeler, Anonim edebiyatta ve Âşık edebiyatında koşma veya mâni dörtlükleri ile yazılan veya söylenen ferdî, sosyal, tarihi, acıklı veya gülünç olayları tahkiye tekniği ile çeşitli uslûplarla aktaran nazım türüne ve bu yazıda ele alınan kâinatın, insanlığın, milletlerin yaradılışını, gelişimini, hayatta kalma mücadelelerini ve çeşitli olay ve nesnelerle ilgili sebeb açıklayan ve Batı Edebiyatında "epope" terimiyle anılan eserlerin tamamı da Türk edebiyatı geleneği içinde "destan" adı ile anılmaktadır. Bütün dünya edebiyatlarının başlangıç eserleri olan destanlar, çeşitli konularda yaradılış hikâyeleri yanında, milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış bir kahramanın veya tarih olayının millet muhayyilesinde ortak sembol ve ifadelerle zenginleştirilmiş uzun manzum hikâyeleridir. Destanlar bütün bir milletin ortak mücadelesini ortak değerler, kurallar, anlamlar bütünlüğü içinde yorumladığı ve yaşatıldığı toplumun geçmişini ve geleceğini temsil ettiği için dünya edebiyatının en ülkücü eserleri olarak kabul edilirler. Destanlar her zaman tarihî gerçekleri doğru biçimde nakletmezler. Destanlarda tarihi olay ve kahramanlar milletin ortak bilinçaltının, vicdanının istek, beklenti, doğruları ve değerleri ile idealleştirilir, eski hatıralarla birleştirilerek tarihî gerçekmiş gibi anlatılırlar. Her milletin millî kimlik ve nitelikleri, ortak dünya görüşü, hatıra ve beklentileri yanında kusurları ve yanlışları da destanlarına yansır. Cihangirlik tutkusu, kuvvet, binicilik ve savaşcılık yanında verdiği sözde durma, acizlere ve mağluplara hoşgörü ile yaklaşma, yardımcı olma Türk destanlarında dile getirilen ortak değer ve kabullerdir. Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı, Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebeb açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır. ilk örneklerinin manzum olduğu kabul edilen Türk destanlarından Kırgız Türkleri arasında yaşayan Manas destanı dışında bütünüyle günümüze gelebilen örnek bulunmamaktadır. Diğer Türk destanları çeşitli kaynaklarda özet, epizot, hatıra, kısaltılmış seçme metinler halinde bulunmaktadır.

Türk tarihine anahatlarıyla bakıldığında Türk hayatı fetihlerle başlamış ve yeni toprakları yurt edinerek gelişmiştir. ilk anayurt olan Orta Asya hiç bir zaman terkedilmemiştir. Türk halkları ilk anayurt olan Orta Asya'dan itibaren dünya coğrafyası üzerinde geniş alana yayılmış ve bugün yedi Türk cumhuriyetinde, pek çok özerk toplulukda ve çeşitli devletlerin idaresinde azınlık halinde yaşamaktadır. Türk kültürü de tarih ve coğrafyadaki çok boyutluluğa paralel olarak çeşitlenmiş farklı seviye ve birikimlerle zenginleşerek ve farklılaşarak ancak ilk kaynaktan gelen ortaklıklarını sürdürerek günümüze ulaşmıştır. Bu sebeble Türk destanları da tarihî ve coğrafî çok boyutluluğun getirdiği dil ve kültür dairelerine paralel olarak çeşitlenmiştir. Türk destanları, anahatlarıyla kültür dâirelerine, kronolojik ve içinde teşekkül ettikleri veya muhafaza edildikleri siyâsî birliklere göre şöyle sınıflandırılmaktadırlar:

İlk Türk Destanları

1.Altay - Yakut
Yaradılış Destanı
2.Sakalar Dönemi
a.Alp Er Tunga Destanı
b.şu Destanı
3.Hun Dönemi
Oğuz Kağan Destanı
4.Köktürk Dönemi
a.Bozkurt Destanı
b.Ergenekon Destanı
5.Uygur Dönemi
a. Türeyiş Destanı
b. Göç Destanı

İslamiyetin Kabulunden Sonraki Türk Destanları :

1.Karahanlı Dönemi
Satuk Buğra Han Destanı

2.Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi
Manas

3.Türk-Moğol Kültür Dâiresi
Cengiz-name

4.Tatar-Kırım
Timur ve Edige Destanları

5.Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri
a. Seyid Battal Gazi Destanı
b. Danişmend Gazi Destanı
c. Köroğlu Destanı

Türk Kozmogonisi-Yaradılış Destanı:

Altaylardan Verbitskiy'in derlediği yaradılış destanı özetle şöyledir: Yer gök hiç bir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti. Tanrı Ülgen bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu. Göklerden gelen bir ses Tanrı Ülgen'e denizden çıkan taşı tutmasını söyledi. Göğün emri ile oturacak yer bulan Tanrı Ülgen artık yaratma zamanı geldi diye düşünerek şöyle dedi :

Bir dünya istiyorum, bir soyla yaratayım
Bu dünya nasıl olsun, ne boyla yaratayım
Bunun çaresi nedir, ne yolla yaratayımş
Su içinde yaşayan Ak Ana, su yüzünde göründü ve Tanrı Ülgen'e şöyle dedi :
Yaratmak istiyorsan Ülgen, Yaratıcı olarak şu kutsal sözü öğren :
De ki hep," yaptım oldu " başka bir şey söyleme.
Hele yaratır iken,"yaptım olmadı" deme.
Ak Ana bunları söyledi ve kayboldu. Tanrı Ülgen'in kulağından bu buyruk hiç gitmedi. İnsana da bu öğüdü iletmekten bıkmadı : " Dinleyin ey insanlar, varı yok demeyin. Varlığa yok deyip de, yok olup da gitmeyiniz." Tanrı Ülgen yere bakarak : " Yaratılsın yer!" Göğe bakarak "Yaratılsın Gök!" Bu buyruklar verilince yer ve gök yaratılmış. Tanrı Ülgen çok büyük üç balık yaratmış ve dünya bu balıkların üzerine konmuş. Böylece dünya gezer olmamış bir yerde sabit olmuş. Tanrı Ülgen balıkların kımıldadıklarında dünyaya su kaplamasın diye Mandı şire'ye balıkları denetleme görevi vermiş. Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra tepesi aya güneşe değen etekleri dünyaya değmeğen büyük Altın Dağın başına geçip oturmuş. Dünya altı günde yaratılmışdı, yedinci günde ise Tanrı Ülgen uyumuş kalmışdı. Uyandığında neler yarattım diye baktı: Ayla güneşden başka fazladan dokuz dünya birer cehennem ile bir de yer yaratmıştı. Günlerden bir gün Tanrı Ülgen denizde yüzen bir toprak parçacığı üzerinde bir parça kil gördü" insanoğlu bu olsun, insana olsun baba." dedi ve toprak üstündeki kil birden insan oldu. Tanrı Ülgen bu ilk insana "Erlik" adını verdi ve onu kardeşi kabul etti. Ancak Erlik'in yüreği kıskançlık ve hırsla doluydu. Tanrı Ülgen gibi güçlü ve yaratıcı olmadığı için öfkelendi.

Tanrı Ülgen, kemikleri kamıştan, etleri topraktan yedi insan yarattı. Erlik'in yarattığı dünyaya zarar vereceğini düşünerek insanı korumak üzere Mandışire adlı bir kahraman yarattıktan sonra yedi insanın kulaklarından üfleyerek can, burunlarından üfleyerek başlarına akıl verdi. Tanrı Ülgen insanları idare etmek üzere May-Tere'yi yarattı ve onu insanoğlunun başına han yaptı. Yakut'lardan (Saka) derlenen yaradılış efsaneleri de Altay yardılış destanının yakın varyantı niteliğindedir. XIX. yüzyıl’da derlenen bu efsanelerin çeşitli din ve kültürlerin etkilerini taşıdıkları düşünülmektedir.

Prof. Dr. Umay Günay

Türk Kültürü açısından Yunus Emre'yi ele aldığı çalışmasını Pdf olarak olarak okumak isterseniz aşağıdaki bağlantıya tıklayabilirsiniz http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/gunay.pdf veya farklı kaydet ile bilgisayarınıza indirebilirsiniz. Birbirinden güzel ve değerli konuara imza atan ve bize bunları ulaştıran turkoloji sitesine teşekkürler bu siteyi sık kullananlarınıza eklemenizi tavsiye ederim.

Geyik avı ve Dantipala'nın sonu

|
Hikaye bir ögretmenin, ögrencisine, canlıların öldürülmesinin ne kadar günah olduğunu anlatmasıyla başlar.

ögrenci de ögretmeninden bu öldürme günahı karşılığında, tanrı tarafından verilen cezalara bir örnek gösterilmesini ister. ögretmeni, Dantipala'nin hikayesini söyle anlatır:

Kral Dantipala adamları ile ava çıkarak bir çok geyikler avlar. Başka bir ormanda daha besyüz geyiğe rastlar. Aralarında öbürlerinden çok guzel, altın renkli bir geyik vardır ki, geyiklerin yol gösterici kralıdır. Bu ise geyik süretinde olan Buddha'nın kendisidir. Avcılar besyüz geyiği kovalamaya koyulurlar. Onları altı defa kuşatırlar. ölüm korkusu içinde çırpınan geyikler bu güzel geyiğin yanına gelerek canlarını kurtarmasını rica ederler. Fedakar, iyiliği temsil eden fazilet sahibi, geyiklerin kralı (Buddha), onlara yardımda bulunmak, gerekirse kendini feda etmek ister. Kral Dantipala'nın yanına giderek ondan beşyüz maralın (geyik) hayatını bağıslamasını rica eder. Nasihat ederek, iyilik etmeğe teşvik eder. Canlıları öldürmenin ne kadar günah olduğunu anlatmaya çalışır. Fakat Dantipala bunların hiçbirini dinlemeyerek gozleri kanla dolu olup hiddetlenerek keskin kılıcını çeker. Kutsal geyiğin boynunu kesip, başını yere fırlattığı sırada, sağ eli bileğinden koparak kılıcıyla beraber yere düşer. Dantipala feryat etmeye başlayarak yaptığı kötülüğe pişman olur. Ama iş işten geçmistir. Yer yarılır, Avici cehenneminden alevler cıkararak Dantipala'nın bütün vucudunu sarar, onu cehenneme götürür. Aviciden çıkan korkunc alevler Dantipala'yı sardıktan sonra yükselir, göğe dayanır. Korkunç bir yankı duyulur. Yagız yer deprenir. Dört tarafı ateş almıştır. Büyük dağlar yıkılarak birbirinin üzerine gelir. Dantipala da bu alevler içinde kalır, ümidi kesilir, dayanamayarak kendisinden geçer. Vucudu yanıp kavrulur. Avici cehenneminin şeytanı agzını açıp Dantipala'yı yutar.

Ulu Toyun

| Pazar, Ocak 25
Türk mitoloji örneklerine sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz.


Ulu Toyun, Ay Toyun'un kızı Güneş'e aşık olmuş. Bir gün Ulu Toyun anası Secen'e der ki:

- Ay Toyun'un gögüne çık. Bana onun kızı Güneş'i iste. Ne kadar cok agırlık isterse hiç esirgeme, kabul et.

Secen hemen göge çıktı. Ay Toyun'un otagına gitti ve:

- Oğlum, kızınızı sevmiş, onu ogluma verir misiniz dedi.

Ay Toyun: Peki veririm, fakat iki nişan isterim: biri dalga; Göl incisi, öbürü Serap; Çöl incisi dedi.

Secen bu haberi oğluna getirdi. Ulu Toyun istenilen iki nişanın tedarikini kolay gördü. Yer üstünde, yeraltında ne kadar cinler, periler, ruhlar varsa hepsini davet etti. Cümlesi geldiler. Ulu Toyun dedi ki:

- Ey kahramanlar! İçinizde benim istediğim iki armağanı bana getirmeyi kim üzerine alacak? Bu iki armağanı bulmak, getirmek çok kolaydır. Bunun biri dalga; Göl incisi, öbürü serap; Çöl incisi dir.

Gelenlerden bu teklifi kabul edecek kimse çıkmadı. Ulu Toyun teklifi tekrar etti. Yine cevap veren olmadı. Üçüncü teklifinde kurt ile bir karga bu işi üzerlerine aldılar. Fakat kurt dalgayı tutabilmek icin uzun bacaklar istiyordu. Karga ise serabı görebilmek için keskin gözlere ihtiyaç gösterdi. Ulu Toyun istediklerini onlara verdi ve:

- Haydi kahramanlarım, gidin bana dalga ile serabı getirin dedi.

Bu iki kahraman yola düstü. Aradılar, taradılar, çok çalıştılar, ne kurt dalgayı, ne de karga serabı ele geçirdi. Yüz yıllar gecti. Bir türlü bu iki armağan gelmedi. Ulu Toyun istenilen nişanları veremedi, Güneş hanımı alamadı.

Öksüz Kız

|
Türk miteolojisinden bir örneği aşağıda okuyacaksınız bu miteolojide ayın evreleri anlatılmaktadır. ( ay neden şekilden şekile giriyor, ay neden tutulur, Dolunay neden olur ve daha fazlası)

Kışın soğuk bir gününde, öksüz bir Türk kızı, su almaya gider. Vucudu yarı çıplak, ayakları soğuktan şişkin; karnı aç, gözleri yaşlı bir haldedir.

Elinde bir bakrac vardır. Birden bir kasırga kopar. Ay ise gökteki sarayından kasırgaya tutulmus olan, bu zavallı fakir kıza bakmaktadır. Ay, kızın haline acır. Kendi kendine der ki: (Mutlaka üvey annesi bu kıza zulüm ediyor).

Öksüz kız o sırada bir çalılıktan geçmektedir, ay çalıya işaret eder: (O kızı al, yanıma gel). Ayın bu emri üzerine çalı hemen bir at olur. Bir yandan aya giden gökyolu acılır, bir yandan da at haline gelen çalı, üzerinde kız olduğu halde yükselmeye devam eder. Aya vardıklarında kız elinde bakracıyla ayın yanında durur.

Ay, bu öksüz kızı sever, içi ürpermeye başlar. Şekilden şekile girmeye baslar. Bundan sonra ayın gökte şekilden şekile girişi de, bunun ve sevgisinin sonucudur.

Ilk geceler ay bir gümüş yay gibidir. Öksüz kız büyüdükce ay da büyümektedir. Bazı zamanlarda bu kız gökteki ayın sarayından içeri girer, halı dokur. O zaman ay sevgilisini görmediği için üzülür, hilale döner. Bazen de kızın keyfi yerine gelir, çosar, neşelenir. O zamn ayın yüzü güler, dolun halni alır.

Ayın keyfini kaçıran güclü bir rakibi vardır. O da gökte bulunan beyaz ayıdır. Bu ayı da Öksüz kızı sevmektedir. Bu sebeple ayı tutarak boğmak ister. Ama ne de olsa gücü yetmez. Yirmi beş gün ay bu ayıya üstün gelir, onu ezer. Ayı yalniz üç gün aya üstün gelir. Ay bundan korkar, saklanır, kimselere görünmez.

Bu mücadele her ay böyle devam eder.

Fal Büyü Astroloji vs haltlar

| Pazar, Ocak 18
İnsanoğlu dünyada var olduğu günden beri mistik inanışlar içinde olmuş ve oluyor. Mistik inanışlar insanlığın kültürel teknolojik gelişimi ile birlikte azalması gerekirken aksine artması garipsenmemeli Mistik güclere inanç bir anafor gibidir. kendi kendini besleyerek büyür de büyür. Her nekadar mistik inanışlar din endeksli gözüksede Başta islam olmak üzere Musevilik ve Hristiyanlık bu inanışları şiddetle redetmektedir. ama yukarıda dediğimiz gibi bu bir anafordur. ve insanoğlu kendinde bir şeylere inanma ihtiyacı duyar başına gelenlerin nedenini mistik güçlere bağlamak ister. gelecekden haber almak ister bunu da büyücüler , falcılar ki şu anda bunun modern adı astroloji , medyum , hoca vs kişilerden bekler. aslında adları ne olursa olsun hepsi birer şarlatandır. Fakat şarlatan olmaları onlara gidenlerin masum olduğu anlamına gelmez bozacının şahidi olan şıracılar misali bu tür inanışlar içinde olanlar size yemin billah ile valla da bildi bozdu bağladı doğurttu gibi reklam kokan ifadelerle sizi şeytanın uşaklığınıa davet ederler

çocuğu olmayanın çocuğu büyüden dolayı olmuyor ise veya kısmeti büyüden dolayı bağlanmış ise gerek yok efendim o kadar parayı onlara saçmanıza bakarız icabına hemde bedava pardon yani bakacak birilerini bulabiliriz millet durup dururken ruslara romenlere para vermesin değil mi :)

geleceğinizi de öğrenmek istiyor ve fal açtırmak yıldız haritanıza bakmak istiyorsanız onunda çaresi var tanıdığım bir hoca var öyle bir yıldız haritasına bakıyorki sizin içinizi bile görebiliyor yani onun yanına giderken kat kat giyinmek bile işe yaramıyor ben onun yalancısıyım gelenlerin anadan üryan resimleri bile vardı. yani anlayın öyle bir falcıydı ki kime bakdıysa dediği gibi oldu 5 dakka da yatağa atarım dediğini atıyordu

şaka bir yana genelde bayanlar arasında revaçta olan bu tür abukluklara

a) insan olduğunuz için inanmayın
b) salak olmadığınız için inanmayın
c) müslümansanız inanmayın ( Kur'an- Kerim gelecekten haber verme konusunda şöyle der Gaybı yanlız Allah bilir kim gelecekte şöyle olacak böyle olacak derse bilsin ki O Haşa Allahlık iddiasında bulunuyor demektir haşa halide hiç iç acıcı olmaz

kısmet vs kapama etme vs konusunda da Kur'an benzeri uyarıları yapıyor Ey akıl sahipleri diyen kur'an'a tabi olmanız duasıyla şimdilik bu kadar diyelim ve

aşağıda büyü konusunda bir yazımız olacak on8u sizlerle paylaşalım

Büyü,kısaca doğaüstü güçlerle doğanın etkilenebileceği inancı olarak tanımlanabilir.İlk insan toplulukları doğaüstü güç tasarımlarını yine doğadan çıkarmışlardı.En basit bir doğa bilgisinden dahi yoksun olan insanoğlu doğayı korkunç bir güç olarak görmüş;yaşamın her alanında hissedilen bu güç doğadan soyutlanarak ayrı bir tasarım konusu olmuştur.

İlk insanlar bu güç yüklü olduğunu düşündükleri bütün nesnelerden sakınmak,korunmak gerektiğine inanmışlar,sakınılması gerekli bu nesnelere ise tabu adını vermişlerdir.

Tabuya yakalanan kişinin ise bundan kurtuluşunun tek yolunun ise büyü olduğuna inanmışlardır.İlk büyülerde yine bu esrarlı bilinmez güçten kurtulmak için yine o esrarlı güçten yararlanma düşüncesi bulunmaktadır.Bu akıl yürütme şekline ilk insan topluluklarının nedensellik (aynı nedenlerin aynı sonuçları doğurduğunu) önsezini de eklemiştir.

Bu düşünce sistemi parçaya yapılanın bütüne, bütüne yapılanın ise parçaya yapıldığını çıkarsamıştır.Bu anlayış analoji büyüsünü doğurmuştur.Bundan dolayı büyü yapılmak istenen kişinin kullandığı bir eşyaya yapılan büyünün kişinin kendisini de etkileyeceği,toprağa dökülen suyun yağmur yağdıracağı düşünülmüştür.

Eziyet edilmek yada öldürülmek istenen kişinin mumyası yapılarak örneğe yapılan davranışın o kişiyi de etkileyeceğine inanılmıştır.Bu anlayış, giderek,kişiyle simgesi arasında bir özdeşlik bulunduğu inancına varmıştır.Bu nedenle eski Türkler kutsal olarak adlandırdıkları "Kurt" un adını asla söylemez ve böcü,börü,canavar gibi kelimelerle dile getirirlerdi.

Bunun gibi hala Anadolu'ya zararlı hayvanlardan korunmak amacıyla yaşam alanlarını çevresi dua okunmuş malzemelerle (efsun) çizilmekte ve çevreye çizilen bu daire ile duvar özdeşleştirilmektedir.

Büyü çeşitli biçimler göstermekle birlikte ak büyü ve kara büyü şeklinde iki kısma ayrılabilir. Ak büyü iyilik gösterilerek yapılan büyüler,kara büyüler ise kötülük amacıyla yapılan büyüler için,kullanılmaktadır.

Ülkemizde büyü genellikle evine bağlı olmayan kocayı karısına bağlamak,karısına ve çocuklarına karşı sert davranan kocayı yumuşatmak,bir kadını bir erkeğe ve ya bir erkeği bir kadına sevdirmek,gurbete giden birisinin geri dönmesini sağlamak, kaybolan bir eşyayı geri bulmak,düşmanı yenmek,kısmet çözmek,bir kimseyi birisinden soğutmak;aralarını açmak amacıyla yapılmaktadır.

Örnek olarak sevdiği kişinin de kendisini sevmesi için büyü yapacak kişi önce üç Arnavut biberi alır,biberlerin içindeki tohumları her birine "Tebbet suresi" okunup üflenir.Üç biberin tohumları birbirine karıştırılmaz.Sonra tohumlar biberlerin içerisine doldurulur.Kıvılcımla küle gömülür.Bunları yapan kişi ocağı duvarına sağ elini vurarak:

Elimi vurdum duvara

Duvar oldu üç pare

Birinden in çıktı

Birinden İsmail peri çıktı

İni yolladım ine

Cini yolladım Çine

İsmail Periyi yolladım...........................(Kendisini sevmesini istediği kişinin ismi)

Durmadan,dinlenmeden bana gele

Dedikten sonra arkasına bakmadan yatağa girer.Örnekte görüldüğü gibi büyülerde genellikle Kuran'dan sureler okunmakla birlikte büyü İslamiyet tarafından yasaklanmıştır.
Büyü ister iyilik ve ya kötülük amacı gütsün genellikle halkı korkutmaktadır.Bu nedenle büyüden korunma amacıyla halk arasında çeşitli uygulamalar bulunmaktadır.Örneğin büyüden korunma amacıyla değirmen dolabından sıçrayan su ile yıkanıp abdest almak,ırmak,çay,nehir gibi akarsular üzerinden atlamak,büyüden kurtulmak için büyü yaptırmak vs. çeşitli uygulamalar yapılmaktadır.

Mezarlık,Türbe ve Ziyaret Yerleri ile İlgili Halk İnançları

| Cumartesi, Ocak 17
Bir süreliğine ara verdiğimiz Türk efsanelerine kaldığımız yerden devam etme kararı aldık belki eskisi gibi sık güncelleyemebilirim ama burada ilginç konular bulabileceğinize emin olabilirsiniz

İnsana dair eFsaneler Blogumuzun ana konusu Efsane Destan idi biz bunlara şimdi inanışlar töre gibi Türk folklorunun diğer motiflerini de ekleyeceğiz

ilk konumuzda inanışlar üzerine Bloga yazmaya başladığım günden beri sizlerden de yardım istedim ama pek bir gönüllülük çıkmadı. Blogumuzun hergün güncellendiği dönemlerde ziyaretci sayısı çok yukarılara çıkmıştı ki bazı yorumlardan da ne kadar faydalı bir iş yaptığımızı anlamıştık.

Genelde Blog ziyaretcilerimiz öğrencilerden oluşmakta elimizden geldiğince burada konu paylaşımı yaparken efsane ile ilgili resimleride vermeye çalışıyoruz ama bu bazen imkansız oluyor bu nedenle bize sitem eden okuyucularımızdan anlayış bekliyoruz. küfürlü tepkilerini de çocukluklarına vermek istiyorum ama hangi yaşta olursa olsun ve hangi nedenle olursa olsun küfür kelimeleri kullanmak insanın acizliğini ve hatta afedersiniz insanlıkdan uzaklaşarak alçak cismani yönünü gösterdiğinden siz siz olun ne küfür edin ne de küfür edenlerle arkadaş olun umarım küfürsüz sövgüsüz edepli hayalı bir neslin yaşadığı dünyayı bir gün görebiliriz.

Mezarlık,Türbe ve Ziyaret Yerleri ile İlgili Halk İnançları

Ziyaret yerlerindeki ağaçları kesenler çarpılır.
Türbeden dışarıya bir şey, bir nesne götüren kişiler çarpılır.
Mezarlığı parmağı ile işaret etmek iyi değildir.Parmakları ile işaret eden kişilerin parmakları kurur.
Kurban kesilirken hayvan dilini dışarı çıkarırsa kurban sahibi o yıl içerisinde ölür.
Bir çocuk sürekli ağlarsa o evde mutlaka ölüm meydana gelir.
Ölüye talkın verilirken can gelir, kalkmak ister,başına tahtaya çarpar.O zaman ölü "eyvah ben ölmüşüm" der.
Ölen bir kişinin etleri ölümünden 40 52 gece sonra kemiklerinden ayrılır.Ölünün etleri kemiklerden kolay ayrılsın diye o gece evinde dua edilir.
Bir kişi gömüldükten sonra ruhu 7 gün evini ziyaret eder.
Ayakkabı çıkarıldığında ters dönerse,ayakkabı sahibinin tez vakitte öleceği düşünülür.
Rüyada ölü görmek diriye işarettir,misafir gelir.
Yatarken çorapları baş tarafa koymak iyi değildir,insan çabuk ölür.
Eve ölü girmesi iyi değildir, eve dışarıdan ölü getirilirse o evden birbiri ardı sıra üç ölü çıkar.
Resim yapmak günahtır, resim yapan kişi ahrette ona can verecektir.
Resim olan yerlerden melekler kaçar.
Ölünün elbiseleri ölü yıkayıcılarına verilir.
Mezarlıktan ağaç kesilmez.Ağaçta cin olduğuna inanılır.
Mezarlıkta yatılmaz.
Gece ölen kişinin üzerine sabaha kadar bıçak konulur.
Mezara toprak atılırken elden ele kürek verilmez.
Yoğurdun güzel olması için mezardan çırpı toplanarak kaynayan sütün altına atılır.
Kırık ayna uğursuzluktur.
Ölünün yıkandığı evde üç gün ışık yanar.
Baş sağlığına gelen kişilerin ayakkabıları ters çevrilmez.
Mezar kazıcısına para verilmezse ölünün rahatsız olacağına inanılır.
Ezan okunurken bacak bacak üstüne atılmaz.
Mezarlıktan taş,toprak alınmaz.
Köpek uluması ölüme işarettir.
Ölü gömülene kadar ev süpürülmez, çamaşır yıkanmaz, eve su getirilmez.
Mezarlık genişletilemez,çünkü ölü sayısı artar.
Ölünün elbiselerini giyenin ömrü uzar.
Ölü bulunduğu odadan yıkanmaya götürülürken yatağına bir baş soğan konur.
Kefen makasla veya bıçakla kesilmez.
Ölü evden çıkarılmadan üzerinden kedi atlarsa ölünün hortlayacağına inanılır.
Evde namaz kılınırken seccadenin önünden bir hayvan geçerse namaz bozulur.
Kırda namaz kılınırken namazdan önce bir taş veya sopa dikilir (öne hayvan geçmemesi için) (burada bir açıklama yapmak gerekir orjinal yazıya özgü kalmak için bu inanışla ilgili değiştirme yapmadığımızdan neden kırda bir taş veya başka bir şey konulduğunu açıklamak isteriz konulan şeyin adı sutre dir ve konulma nedeni de namaz kılanın önünden birisinin geçmesinin engellenmesidir yani sutre sadece hayvan için değildir camilerde veya evde bile gerekirse sutre konulabilir ama genelde dikkat edilirse evlerde sutre gerektirmez çünkü namaz kılan kişi ya kimsenin girmediği bir odadadır yada duvara yakın olur camilerde ise cemaat birlikte namazı bitirir bazı durumlarda mesela cuma namazlarında cemaatın bir kısmı dağılır bu esnada diğer cemaat az bir süre çıkanları bekler yani sutre olayı boş bir inanç değildir.)
Mezarlıkta sigara içilmez.
Bir kimsenin bitlenmesi yakın zamanda öleceğine işarettir.
Ölü olan evin komşuları evlerindeki suları dökerler. Aksi halde birbiri sıra ölümler meydana gelir.
Yatak katlanırken baş taraftan katlanmaz, ayak tarafı önce katlanır. Baş tarafından yalnız ölünün yatağı katlandığı için o yatakta yatan kimse ölür