Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

Kız Kumu Koyu'nun Efsanesi

| Pazar, Ağustos 31
Kız Kumu Koyu Muğla'nın Marmaris ilçesi Orhaniye Beldesi yakınlarında bulunan Kız Kumu görenleri hayrete düşürüyor.600 metre boyundaki kırmızı kumdan meydana gelen oluşumun üzerinde yürünebiliyor. Kız Kumunun üzerinde yürüyen insanlar uzaktan bakıldığında suyun üzerinde yürüyormuş gibi gözüküyor


KIZ KUMU KOYU'NUN EFSANESİ
Kız Kumu Koyu

Bölgede anlatılan efsaneye göre; çok eski zamanlarda bölgenin kralının kızı fakir bir balıkçıyla tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. Ancak birbirlerini çok seven gençlerin evlenmesine kral karşı çıkar. Kralın karşı çıkmasına rağmen genç sevgililer gizli, gizli buluşmaya başlarlar. Zamanla durumu fark eden kral askerlere kızını takip ettirir.


Askerlerde krala neler gördüklerini anlatır. Balıkçı genç denizden gelerek kralın kızını kumsalda bekleyip ışıkla işaret verip buluştuklarını öğrenen kral duruma sinirlenerek emirlerine karşı gelen kızı bile olsa affetmez. Bir gece kızını yakalatan kral askerlerine ışıkla işaret vermesini söyler. Işığı gören genç balıkçı bir manga askerin içine doğru koşar. Kralın kızı ise askerlerin elinden kaçarak sevgilisini kurtarmaya çalışır. Ancak koyun diğer tarafına gitmesi imkansızdır. Fakat genç kız aşkı için kendini denize atar, işte tam o sırada bir mucize gerçekleşir.Kız Kumu Koyu
Kızın adım attığı her yer kuma dönüşür. Kızın peşinden koşan askerler ise suya gömülür kız kayığa kadar koşar ve sevgilisine sarılır. Ancak okçulardan biri yayını gererek oku fırlatır ok kıza saplanır. Kızdan akan kan denizi kırmızıya boyar. Genç balıkçı ise kızı alarak sandalıyla uzaklaşır ve bir daha kimse onları görmez. O günden sonra koy Kız Kumu olarak adlandırılır.


Efsane : Sabah Gazetesi - internet sayfası Turizm Rehberi İHA kaynaklı
resimler: Sabah Gazetesi - internet Foto Galeri

Meryem Ana - Sümela Manastırı'nın Efsanesi

| Salı, Ağustos 26
Trabzon'un Maçka ilçesine bağlı Altındere Köyü yakınlarında Hristiyanlarca önemli bir manastır bulunmaktadır. Yunanca adı Panagia Sumela (Παναγία Σουμελά) veya Theotokos Sumela'dır
Panagia Meryem ana demektir ve aynı zamanda manastırın yakınlarındaki derenin de adıdır.


Sümela kelimesinin doğuşuna yani etimolijisine baktığımızda şöyle bir rivayet vardır. Karadenizli Hristiyan Rumlar Mela dağındaki mucizevi Panagia ikonosundan bir şey diledikleri zaman 'stou mela' diyorlarmış bu kelimenin de zamanla Sumela'ya dönüştüğü düşünülüyor ayrıca bu yüzden manastıra ‘Karadağın (Mela dağının) bakiresi' de denilmektedir.

Manastırın ne zaman yapıldığı bilinmemekle birlikte yaygın olarakanlatılan bir efsane şöyledir.

Atina'lı Barnabas ile Sophronios adlı iki keşiş aynı rüyayı görmüşler; rüyalarında, İsa’nın öğrencilerinden Aziz Luka’ın yaptığı üç Panagia ikonundan, Meryemin bebek İsa’yı kollarında tuttuğu ikonun bulunduğu yer olarak Sümela'nın yerini görmüşler. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon'a gelmiş, orada karşılaşıp gördükleri rüyaları birbirlerine anlatmış ve ilk kilisenin temelini atmışlar.

Bu efsanenin başka bir şekilde anlatımı da
İsa Peygamberin havarilerinden olan Lukas'ın bir tahta parçası üzerine çizdiği Meryem Ana resmi (ikona) yıllar sonra kendiliğinden Atina'ya uçmuş. Renginin koyuluğundan ötürü daha sonraları Kara Meryem, Kara Melek, Kara Madonna gibi adlarla ünlenen bu resim, Theodosius döneminde, 4'üncü yüzyılda Atina'dan ayrılmak istemiş.
İkona daha sonra melekler tarafından uçurularak, Maçka dağlarının yamaçlarındaki dağ kavuklarından birine yerleştirilmiş. O günlerde Barnabas ve Sophranios isimli keşişler rüyalarında Meryem Ana'yı görmüşler ve Meryem Ana keşişlere Trabzon'a gidip ikonanın olduğu kovukta kendisi adına bir kilise yaptırmalarını söylemiş. Keşişler deniz yolu ile Trabzon'a gelerek, Maçka dağlarının yamaçlarındaki taş kovuğu içindeki Meryem Ana ikonasını bulmuşlar.
Onlardan önce bu resmi gören yerliler, ikonayı yakmak istemişler, yanmamış. Balta ile parçalamak istemişler kırılmamış. Dereye atıp uzaklaştırmak istemişler, derenin suyu ikonayı sürüklememiş. Meryem Ana tarafından görevlendirilen iki keşiş, melekler tarafından ikonanın konulduğu kovuğa önce bir kilise, sonra bir manastır yapmışlar. Hayatlarının geri kalan kısmını Sümela'da geçiren iki keşiş, aynı gün ölmüşler."

Manastırın ortasında bulunan kutsal havuz için ise kutsal damla efsanesi adında şöyle bir inanç bulunmaktadır
Manastırın ortasındaki kutsal havuza, 30-40 metreden iri su damlaları değişik aralıklarla düşermiş. Kutsal olduğuna inanılan bu damlalar, yüzyıllar boyunca umutsuz hastaların ve kısırların umudu olmuş.

Tarih boyunca Müslüman, Hristiyan birçok hasta, efsanenin getirdiği umudu paylaşmak amacıyla manastırı ziyaret ederek zengin adaklar ve kurbanlar adayarak damla tedavisine girmişler.

Çarşambayı Sel Aldı

| Çarşamba, Ağustos 20

Çok eski zamanlarda kurulmuş Karadenizin diğer ilçeleri gibi yemyeşil ve güzel bir ilçedir Çarşamba
Çarşamba'yı ikiye bölerek akan Yeşilırmak'ın bir gün taşması üzerine Türkülere konu olmuş bir sevda hikayesi vardır bilir misiniz?

Çarşamba'yı sel aldı
Bir yar sevdim el aldı
Keşke sevmez olaydım
Elim koynunda kaldı

diye başlar

Çarşambalı olan Yıldıray Çınar'ın oynadığı bir filmi de bulunmaktadır. Çarşamba Belediyesinin ve Smart sanatevi ile 19 mayıs üniversitesi öğrencilerinin katkılarıyla geçen yıl bu Türkünün hikayesinin her bir bölümü röfyefe işleniyordu. Bir türkü için ilk defa bu türden bir çalışma yapılıyordu. 11 parcadan oluşacak rölyef 80 metrelik bir duvar üzerine 60 metrekarelik seramik rölyef işlenmesi ile oluşturulacaktı. Yeşilırmak kenarında oluşturulacak bir müzede rölyef sergilenecek ayrıca Çarşamba'yı Sel Aldı türküsünün özel sistemle ziyaretçinin alana girmesiyle çalmaya başlaması ve türküde geçen Melek ve Ahmet için de aşıklar çeşmesi yapılması düşünülüyordu. Şu an hangi aşamada bu çalışma bilmiyorum ama sizin yolunuz bu şirin ilçeye düşerse mutlaka uğrayınız ve bizi de haberdar ediniz.

Eminim Çarşamba'yı Sel Aldı türküsünün hikayesini merak ettiniz işte Hikayesi

Çarşamba Ovası'nda Yeşilırmak'a kavuşan Abdal Deresi'nin kıyısındaki köylerden birinde, Ahmet diye fakir bir genç yaşarmış. Ne var ki sevdalısı Melek'le nişanlanıp askere gittikten sonra kötü haber ona tez ulaşmış: Melek de gözü olan Ağaoğlu Mehmet Ali, Melek'i dağa kaldırmış. Üstelik Mehmet Ali, Melek'le önce açıkça konuşmuş, Melek de çevresindekilerin uyarısına rağmen onu sert biçimde reddetmişti. Ahmet, kötü haberi alınca firar edip, elinde silahıyla arkadaşlarını toplayıp yollara düşer.

Gece-gündüz,dağ tepe Melek'i arar. 'Meleeeek... ' diye bağırmaktan sesi gider. Derken bir gün, önce çakal yağmuru uç verir. Sonra koca gökyüzü yarılır. Yeşilırmak öyle bir kabarır ki, uçsuz bucaksız Çarşamba Ovası kaynayan bir göle dönüşür. Evleri, köyleri, hayvanları, insanları yutar. Ortalık durulup sel çekildiğinde, Abdal Deresi'nin Yeşilırmak'a kavuştuğu yerdeki bir kaya, üzerinde el ele tutuşmuş boylu boyunca yatan Ahmet ve Melek'in cansız bedenleri gözler önüne serilir.

Rivayete göre o büyük kaya yediye bölünür ve her bir parçanın dibinden selvi boyu su fışkırır. Ahali, doğanın gözyaşlarını döktüğüne inanarak duaya başlar. İşte bu duaların zaman içinde 'Çarşamba'yı Sel Aldı' türküsüne dönüştüğüne inanılır.

Kayanın bulunduğu yere daha sonra bir su değirmeni kuruldu ve o yöre Değirmenbaşı olarak anıldı. Ahşap değirmenin yedi taşı vardı. Yedi oluğuna su veren set üzerinden yedi kez yürümek, sağ ve sol omuz üzerinden yedişer kez su atmak uğur sayıldı. Her Hıdırellez'de tekrarlanan gelenek, 1970'lerde değirmenin yıkılmasına kadar sürmüştür. (Tam olarak hatırlamamakla beraber 1980'li yıllarda değirmenin suyunun cevresinde insanlar hıdırellez kutlamaları için buraya toplanırdı su küçük bir şelale görüntüsündeydi.)

Çarşamba'yı sel aldı
Bir yar sevdim el aldı
Keşke sevmez olaydım
Elim koynunda kaldı

Oy ne imiş ne imiş
Kaderim böyle imiş
Gizli sevda çekmesi
Ateşten gömlek imiş

Çarşamba yollarında
Kelepçe kollarımda
Allah canımı alsın
O yarin kollarında

Oy ne imiş ne imiş
Kaderim böyle imiş
Gizli sevda çekmesi
Ateşten gömlek imiş

Çarşamba yazıları
Körpedir kuzuları
Allah alnıma yazmış
Bu kara yazıları

Oy ne imiş ne imiş
Kaderim böyle imiş
Gizli sevda çekmesi
Ateşten gömlek imiş

Çarşambayı sel Aldı türküsünün Hikayesini Çarşamba Değirmenbaşı ilköğretim okulunun sitesinde Turgut Çeviker'in 1992 yılında İris yayınlarından çıkan "Çarşamba Kitabı"ından alıntılanmış haliyle okumak isterseniz burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Çayda Çıra

| Pazar, Ağustos 10
Biliyorsunuz pek çok yörede kına gecelerinde Çayda Çıra isimli bir oyun oynanır. Bu oyunun hazin bir öyküsü var. Çayda Çıra'nın Elazığ'da anlatılan efsanesi şöyle :

Harput'ta yerleşik bir aşiretin beyinin oğlu, başka bir beyin kızına aşık olur. İki boyun toprakları arasından bir dere akmaktadır. Aşıklar geceleri, çıra (meşale) ile birbirlerine sevgilerini anlatmaya çalışır ve gizli gizli buluşurlar. Derken görücüler gönderilir, kız istenir. İki boy arasında dostluk kurulması amacıyla kız verilir, düğün hazırlıkları yapılır. Kırk gün, kırk gece düğün yapılarak, yenilip içilir. Düğün alayı gelini alıp dönerken at ürker. Atın üzerinden düşen gelin, derenin azgın sularına kapılarak kaybolur.

Yeditepe İstanbul

| Cumartesi, Ağustos 9

Herkese Merhaba,
3k seni gördüğüme inan ki çok sevindim, blogdaşlar da seni görünce eminim çok sevinecekler. Ben bu blogu googleda görür görmez vuruldum inan, zaten tanışmamız ve dost olmamız ve de benim kendi blogumu hazırlamam da bu sayede oldu. İnan bana daha çok vaktim olsa daha çok efsane paylaşıcam, buna rağmen bence de elimizdeki efsaneler çok ve de ben bazı sitelere girdiğimde onların sadece üç, beş efsane ile sınırlandığını görüyorum. O yüzden de burası gerçekten de bir hazine. Onun dışında elbette ki nette bu efsanelerin bir çoğu var zaten olmaması da mümkün değil, yörelerin belediyeleri olsun, vilayetleri olsun sitelerinde bu efsanelerden zaten bahsediyor. Bizim yaptığımızsa bunları ilgimizi çekenler oldukça bir araya getirmek. Ben çok keyif alıyorum hem burada hem de kendi blogumda olmaktan. Umarım daha uzun zaman burada paylaşım yapmaya devam ederiz. Okuyucularımızın katkısı olursa veya tavsiyeleri olursa bundan da memnuniyetlik duyarız. Benim de katkım olduysa ne mutlu bana....Herkese sevgiler.


Bunu biliyor muydunuz?
Antik Roma kentinin yedi tepe üzerine kurulmasının, İmparator Büyük Konstantinos'u (Constantinus) çok etkilediği, İstanbul'u da Roma' ya benzetmek amacıyla, yedi rakamına yönlendirdiği anlatılır. İmparator, bu yedi sayısını uğurlu ve kutsal sayıyordu. Sarayının ana salonu, 'Hepta Likhnos" yani "yedi kandilli" adını almıştı. İmparatoru korumakla görevli, "yedi kıta dan oluşmuş bir muhafız alayı vardı. Konstantinos, kendisini, çevresinde "yedi gezegenin dönüp durduğu güneş yerine koymuştu. Çemberlitaş üzerindeki heykeli de zaten bu durumu betimlemekteydi.


İstanbul'un ünlü tepelerine gelince...

Birinci tepe, bugün Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Camii'nin yer aldığı yükseklikti (Akropolis).

İkinci tepe, Çemberlitaş diye bilinen, Konstantin Sütununun bulunduğu bölge ve çevresi;

Üçüncüsü Beyazıt ve Süleymaniye alanıydı.

İstanbul'un dördüncü tepesi, derin bir vadiyle yarılmış olan
Fatih,

Beşincisi de Fenerin üst kısımlarında, Yavuz Selim Camii’nin bulunduğu bölgeydi.

Altıncı olan Mihrimah Suttan Camii’nin yer aldığı Edirnekapı Tepesi uydurma, çünkü rakamı yediye yükseltmek için uydurulmuştu.

Son tepe ise Marmara Denizine bakan yükselti, yani Cerrahpaşa sırtlarıydı.

Adana Ulucami Efsanesi

| Çarşamba, Ağustos 6

Adana'nın tarihi camilerinden Ulucami, Ramazanoğulları tarafından yaptırılmıştır. Caminin yapımı ile ilgili olarak şöyle bir efsane anlatılır:

Ramazanoğlu'na bir gece düşünde, cami yaptırmasını söylerler. O da bu günkü Ulucami'yi yaptırmaya karar verir. Caminin temeli atılır. Bir gece yine düş görür. Kendisinden çocuğunun kanını caminin temeline akıtması istenir. Ramazanoğlu'nun bir tek erkek çocuğu vardır ama, "Allah bir tane daha verir." Diyerek O'nu kurban etmeye karar verir. Temeli atan ustalara: "Çocuğumun kanını temele akıtın ama ben görmeyeyim. Kanlı gömleğini getirin yeter" der. Ustalar "Bey'in bir tane çocuğu var o da kesilmez" diyerek, yoldan geçen garip, bir çocuğu keserler. Kanlı gömleğini Bey'e götürürler.

Aradan zaman geçer. Bey, çocuğunun ölmediğini anlar. Temel atan ustaları çağırır ve hangi çocuğun kanını akıttıklarını sorar. Oradan geçen garip bir çocuğun kesildiğini öğrenince ustalara kızar.

"Vay Adana'm, gariplerin şehri olacak" der.

Cami, yapılıp bitirilir ve ibadete açılır. Adana da gerçekten gariplerin şehri olur. İnsanların her yerden akın akın Adana'ya göç etmeleri bu efsaneye bağlanır.

kaynak
Yrd. Doç. Dr. Refiye Şenesen Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. TDE Bölümü.
yararlanılan kişi
Eyüp Ilgın, değirmenci. 42, ortaokul. 14.10.1993. Adana

Anavarza Taşı Efsanesi

|


Bundan çok eski yıllarda Kozan ve Anavarza civarında uzun ömürlü insanlar yaşarlarmış. İnanışa göre bu insanlar o kadar uzun ömürlülermiş ki, ölüm nedir bilmezlermiş.

Tarihi Anavarza Kalesi yapılırken, kalenin temel taşlarını, çevre halkı Kozan Kalesi'nden sırtında getirirmiş. Naş adlı kişi, Kozan'dan yüklediği taşı Anavarza'ya götürmek için yola koyulmuş. Kayhanburnu Köyü'nü biraz geçtikten sonra, karşısına bir kalabalık çıkmış. İçlerinden tanıdık birine, ellerinin üstünde götürdükleri şeyin ne olduğunu sormuş. Adam oğlunun öldüğünü söyleyince, Naş sırtındaki taşı yere bırakarak şu tekerlemeyi söylemiş:

Adım Naş

Yaşadım bin beş yüz yaş

Oğlum beş yüz yaş

Yüzü ham traş

Bilseydim dünyada ölüm var

Koymazdım taş üstünde tas

kaynak
Yrd. Doç. Dr. Refiye Şenesen Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. TDE Bölümü
yararlanılan kişi: Yusuf Kılınç. bankacı, 47. lise. 27.12.1993. Kozan-Adana

Anavarza'dan bahsetmişken Hatun Ana yani Hatun Dicli'nin mücadelesini okumadan geçmeyiniz.

Geçmişe sahip çıkamayanlar geleceğe nasıl sahip çıkabilir !

Elazığ Efsaneleri

|
Nette gezinirken gördüğüm bir kaç elazığ efsanesini sizinle paylaşmak istiyorum. Bazı efsanelerde ki vurgularsize tanıdık gelebilir bir çok efsanede efsanenin doğduğu yer farklı olsada motifler benzerlik göstermektedir. Efsanelerde neden bu benzerliklerin olduğunu ileride bir yazımızda değineceğiz

Aşağıda ki efsaneler Elazığ'ın karakocan beldesini anlatan karakocan.s5.com dan derlenmiştir (not siteyi ziyaret ederseniz reklam yönlendirmesi bulunmaktadır )

1. Pilavtepe Efsanesi:

Bu efsane Pilavtepe ile ilgili olarak anlatılır.Zamanın birinde bir çoban bu tepede sürüsünü otlatıyormuş.Tepede suyun olmayışından dolayı hem çoban hem de sürüsü susuzluğa mahkum olmuşlar.Çoban Allah’a yalvarmış.Çoban içinden suyu bulabildiği takdirde iki koç kurban edeceğini söylemiş.Tam bunları düşünürken tepenin zirvesinden iki taşın arasından suyun aktığını görmüş.Zor durumdan kurtulan çoban sözünü unutarak elbisesinden çıkardığı iki biti koçların yerine koyup öldürmüş.Çok geçmeden çoban ile sürüsü taş kesilmiş.Tepenin üstünde ve etrafında taşlar üst üste yığılı,peş peşe dizili,koyun sürüsünün duruş ve yürüyüşü gibi bir görüntü arz etmektedir.1000 m. Yükseklikteki tepenin zirvesinden çıkan suyu yöre halkı halen götürüp sütlerine maya olarak kullanmakta ve bu suyun süte bereket ve bolluk getireceğine inanmaktadır.


2. Pir Cemal Abdal Efsanesi:

Delikan Köyü’nde oturan Pir Cemal Abdal Peri Suyu kıyısına gelir ve biraz uzakta olan asma köprüye gitmeyip cüppesini çıkararak suyun üzerine atar.Cüppeye binerek karşıya geçer.Bu sırada Bağin Kalesi Beyi’nin kızı sarayının penceresinden bu olayı görür.Hayretler içinde kalan bey kızı koşarak olayı babasına anlatır.Bey hemen adamlarını göndererek Cemal Abdal’ı yakalatır ve sarayına getirtir.Cemal Abdal’ın sihirbaz olduğunu ileri sürerek fırında yakılmasını ister.Ertesi gün fırının kapısını açtıran Bey Cemal Abdal’ı bıyıkları ve sakalı buz tutmuş bir halde bağdaş kurup otururken bulur ve mükafatlandırır.

3. Karabuk (Karagelin-bahtsız gelin) Efsanesi:

Mahmutlu-Lehan Köyleri arasındaki Karabuk Mevkii ile ilgili anlatılan bir efsaneye göre bu mevkiden bir düğün alayı geçmekte iken toprak yarılmış.Gelin bindiği atıyla beraber yarılan toprağa düşmüş ve açılan yarık tekrar kapanmış.Halk arasında bu mevkie Karabuk (kara bahtlı gelin anlamında) adı verilmiştir.

4. Külükoğlu Efsanesi:

Pilavtepe denilen köyde yaşayan,Külükoğlu diye bilinen kişiyle ilgili bir efsanedir.

Günün birinde köyde bir toplantı yapılır.Külükoğlu’nun toplantıda olmadığını gören köylüler çağırmak maksadı ile evine iki kişi gönderirler.Külükoğlu’nu evinde bulamayan haberciler onun dağdaki davar barınağına giderler.Daha içeri girmeden HU çeken sesler duyarlar.Pencereden baktıklarında giysileri aynı, yüzleri aynı, başörtüleri aynı otuz-kırk kişi görürler.İçlerinden hangisinin Külükoğlu olduğunu anlamazlar. Ses çıkarmadan köye geri dönerler. Olayı köydekilere anlatırlar. köylüler inanmak için dört kişi daha gönderirler. Onlar da gidip durumu aynı şekilde görüp dönerler. Sabahleyin durumu Külükoğlu’ndan sorup öğrenmek isterler.Külükoğlu köye gelmeden oğlu Kel Mahmut babasına kahvaltı hazırlar ve yola koyulur. Dağdaki barınağa yaklaştığında, karda babasının sopası ile meşe ağaçlarına vurduğunu, vurdukça meşelerin göverip ve peşinden davarın bu meşeleri yediğini görür. Babası geriye dönüp baktığında oğlunu görür. Der ki: Oğlum! Sen beni bilmeyerek mahcup ettin. Allah’tan dileğim üç günde öleyim. Sen de üç ay zarfında bilmediğin yere gidesin. Senede bir gelip türbemi ziyaret edesin. Deniliyor ki Külükoğlu üç gün sonra ölür ve oğlu da üç ay sonra Kiğı’nın Elmalı Köyü’ne gider.

Halen Külükân (Pilavtepe) da Külükoğlu’nun akrabaları vardır.Külükoğlu’nun türbesi Karakoçan’dan Çan’a giden yolun kenarındadır.

5. Golan Efsanesi:

Golan Kaplıcaları civarındaki kayalıklarda bir çift geyik yaşarmış.Avcılar bunları vurmak istemişler.Bunlardan birini vurarak kayanın tepesinden suya (Peri Suyu) düşürmüşler.Diğer geyik kayıplara karışmış.Efsaneye göre kayıp geyik her yıl gelerek kayalıkların tepesinden suya doğru sesler çıkarmaktadır.Sudan da cevabi sesler gelmektedir.Bu karşılıklı seslerden sonra suyun bir can aldığına inanılmaktadır.

6. Yücekonak Efsanesi:

Yücekonak ’ta bulunan gölle ilgili olarak anlatılır:

Adamın biri, otlaması için atını gölün kenarına bağlar. Gölden erkek bir atın gelip onun atıyla çiftleştikten sonra tekrar göle girdiğini görür. Bir yıl sonra atın bir tayı olur. Adam güzel olan bu tayı çok sever. Atını ve tayını alarak tekrar aynı yerde bağlar. Yine gölden çıkan at gelir ve bu defa tayı alarak sulara karışır.

7. Kuriş Baba Efsanesi:

Çelekas (Balcalı)‘daki Kuriş Baba mağarası için anlatılır: Çok eski zamanlarda bir savaş olur.Kuriş Baba atıyla kaçarak bir rivayete göre kendisinin oyduğu, başka bir rivayete göre Allah tarafından oyuk hale getirilen sadece kendisi ve atının sığabileceği büyüklükte bir mağaraya sığınır. 40 gün 40 gece yemeden içmeden orada saklanır. Daha sonra askerler tarafından bulunur.Bu sürede yemeden içmeden nasıl yaşadığını sorarlar. İçlerinden biri ermiş olduğunu söyleyince padişah: -“Deneyelim, eğer ermiş kişi ise kendisini kurtarır.”der. Götürüp ateşle kızdırılmış fırına atarlar. Ertesi gün gelip baktıklarında donmak üzere olduğunu görürler. Ermiş olduğuna inanılır ve serbest bırakılır.


Süt Kalesi Efsanesi - Harpu Kalesi Efsanesi

Harput kalesinin bir adıda Süt kalesidir. Bu kaleye süt kalesi denmesinin ilginç bir hikayesi vardır. Kalenin temelleri atılır. Kale duvarları yükselmeye başlar. Ancak o yıl başlayan su kıtlığına bir çare bulunmaz. Aynı yıl bu su kıtlığının aksine hayvanların sütleri oldukça boldur. Zamanın hükümdarı emir verir. Harç için süt kullanılıcaktır. Hayvanlar sağılır. Harç süt ile karılır, kale tamamlanır.

Diğer bir efsaneye göre ise kalenin pek çok dehlizi vardır. Bu dehlizlerden birinde güzellerden bir kız yaşarmış. Ancak büyülü olduğundan sürekli kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyumaktaymış. Yanlız her yıl bir kez uyanır. ''süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı ? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu ?Diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı kişilerin bu kızın sesini duyduğunu da kulaktan kulağa söylenir.

Teşekkür

| Salı, Ağustos 5
Uzun zamandır blogda bir paylaşımda bulunamadım bu sırada değerli blogdaşım Canan Hanım birçok efsaneyi sizlerle paylaştı. Benim yokluğumu hiç hissettirmediğini görüyorum. Canan Hanım için maşallah diyemeden duramayacağım inanın ben böyle bir tempoya dayanamazdım hem burası ile ilgilenecek hemde world of comment adlı blogunda yazacak hemde arada tatile bile gidebilecek maşallah diyelim de nazar değmesin

Canan Hanım kısa bir süre önce blog dünyasına adım attı. ve bu süre içerisinde çok güzel bir blog ortaya çıkardı zamanla blogunun daha da güzelleşeceğini düşünüyorum.
eğer hala okumadıysanız işte adresi http://worldofcomment.blogspot.com

Bu blogu oluşturken amacım hiç bir zaman hit olmadı. Tabi her emek veren gibi bende isterdim binlerce okuyucunun olmasını ve Türk kültür mirasını yakından izlemelerini bilgilenmelerini isterdim Fakat çeşitli nedenlerden dolayı bu olmadı napalım başlangıç amacımız Türk efsanelerini derlemek ve bir arada bulunmasını sağlamakdı eminim oralarda kültürümüzün bu parçalarıyla ilgilenenler vardır. Belki zamanla bizi tanıyacak ve onlarla paylaştığımız efsaneler ile hem bilgilerden yararlanacaklardır

9 aylık bir zamanda oluşan blogumuzda 200 den fazla efsane var ve daha da artması için uğraşıyoruz. blogumuz başlarda spam gibi algılandı yani internette zaten olan bilgilerdi ama biz asla spam bir blog değiliz Binlerce yıl içinde oluşmuş efsaneleri kendi kendimize uyduracak değildik ve bunu önce ben yazdım sen yazdın diyerekde orjinallik yarışına girecek halimiz yoktu zaten buna kimsenin hakkı da yok olamaz blog şalonumuzun en altında da belirttiğimiz gibi tamamen bu efsaneler Türk kültür mirasına aittir tabiki bunları derlerken bir yerlerden alıntılar yapacaktık

Alıntı yaptığımızda elimizden geldiğince ilgili siteleri sizinle paylaştık bazı siteleri ise size duyurmadık bunun nedeni ilgili sitelerde bulunan kimi zararlı içerikler (müstehcen veya yönlendirmeler gibi) nedeniyle.

İnternet dünyasında var olmanın bir yolu illegal içerik vermekden veya yağcılıkdan geçiniyor hele blog dünyasında iki yüzlü olmak oldukca prim yapabiliyor. bizim iki yüzlülükle işimiz yok ve her zaman bildiğimiz doğrulardan şaşmadan var olmaya devam edeceğiz blogdaki yazıları kopyalayabilirsiniz arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz ama lütfen biraz edep kalmışsa içeriği rss ile çekerek sitenize koymayınız bundan dolayı rss beslemesinde yazıların özeti ulaşacak şekilde değişiklik yapmak zorunda kaldık sadece reklam gelirini amaçlamış hiç bir özelliği olmayan bazı sitelerden içeriğin çekildiğini görünce bu ayarlamayı yapmak zorunda kaldık

Biz burada sizin aradıklarınızdan daha değerli olanları paylaşıyoruz. crak veremediğimiz için üzgünüz veya televizyonda ki bir diziyi size bölüm bölüm yutturamadığımız için üzgünüm veya benzeri şeyleri...

neyse

nerede kalmıştık efsaneler de mi

bu blogu bu güne gelmesinde büyük yardımı olan Blogdaşım Canan Hanım'a bir kez daha teşekkür ederim. elele nice efsanelere