İbni Sina, ömrü boyunca pek çok kitap bitirmiş. Ne olmuşsa, padişaha kızıp başka ülkeye gitmiş. Yolda kum fırtınası başlamış, İbni Sina'nın eşyalarını dağıtıp kitaplarını da sayfa sayfa her tarafa uçurmuş. İbni Sina çok üzülmüş. "Tabiat şu kitaplarımı bana reva görmedi!" diyerek yanıp, birden kaybolmuş. Kuma mı girmiş, mağaraya mı girip kaybolmuş, kimse bilememiş. Bu arada rüzgar hekimin kitaplarını sayfa sayfa bütün ülkelere dağıtmış. Kime bir sayfa ulaşmışsa o insan tabip olmuş.
Kitabı okuyup tabiplik yoluna giren kişi, hastalığı doğru bulup doğru tedavi etse, İbni Sina derhal onun yanında peyda olup mutlu olur, böyle tabibe teşekkürler edermiş. Bir de kitabı doğru okumayarak hastalığı doğru bulmayıp doğru tedavi etmeyeni de kötü görüp ona kırdırmış. İbni Sina şimdi de her bir hekimin yanında hazır olup, şöyle, diye öğretirmiş:
"Verdiğim ilacım şifa, dersen hata edersin. Tatlı dil, hoş muamele, gülüş, tebessüm ile hastanın derdine deva bulunur. Hasta kaba olsa, hekimin mülayim oluşu, hasta zehir olsa hekimin tatlı dilli oluşu, hasta ümitsiz olsa hekimin ümitli oluşu, hasta yüzünü assa hekimin gülmesi gerek. İlk deva bu. Hekimde bunlar olmazsa, o hekim değildir, belki ölümü yaklaştıran âzraildir."
Kim hastaya İbni Sina'nın dediği gibi yaklaşıp muamele etse hasta düzelirmiş, aksini yapsa, hasta hayata gözlerini yumarmış
0 okur dedi ki:
Yorum Gönder