Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

Azerbaycan Türkcesinde ki Göz ile ilgili deyimler

| Cuma, Nisan 11
Çukurova Üniversitesinin Türkoloji araştırmaları bölümü abartmıyorum gerçekten mükemmel çalışmalar ortaya koymuş bu yazımızda alıntıladığım konu Azerbaycan Türkçesinde göz kelimesi ile kurulmuş deyimleri Prof. Dr. Naile Hacızade hazırlamış burada bir kısmını sizlerle paylaşıyorum. orjinal yazını pdf olarak buradan okuyabilir yada pc'nize indirebilirsiniz Selçuk üniversitesinin Türkiyat araştırmalarını buradan takip edebilirsiniz
...
Deyimler incelenirken onların bir dil birimi olarak diğer sabit kelime birleşimleri arasındaki yeri, kökeni, mümkün olabildiği taktirde etimolojisi, anlam özellikleri, gramatik (morfolojik ve sentaktik) özellikleri vs. göz önünde bulundurulur. Burada en zor ve tartışma doğurabilecek kısmın etimolojik inceleme olduğu sanırım herkes tarafından kabul edilen bir fikirdir. Frazeoloji; Anlambilim, Leksikoloji (dilin kelime hazinesi), Sentaks gibi dilbilim dalları ile sıkı bir bağlantı içinde bulunmasının yanı sıra Tarih, Etnografya, Halk Edebiyatı Bilimi, Mitoloji gibi bilim dalları ile de temas halindedir. İncelemeler sonucu doğru çizgiye varılmasında bu bilim dallarının verileri hiç küçümsenmeyecek bir öneme sahiptir.

Frazeoloji günümüzde dilbilimin bağımsız bir alanı olarak şekillense de, onu dilin kelime – anlam sisteminden tamamen ayırmak doğru değildir. V. V. Vinogradov’un aşağıdaki fikri de bu doğrultudadır:

Kelimenin anlam kontürlerinin kesin çizgileri frazeolojik birikme yapısında çoğu zaman siliniyor. Böylece kelimenin anlam yönünden araştırılması sanki frazeolojik inceleme objesini yutuyor, üstelik fraza, bir kelime birleşimi olarak tarihi–etimolojik açıdan doğal olarak kelimelere ayrılabiliyor
(V. V: Vinogradov, 1977, s.118).


T. Hacıyev’e göre: “Frazeoloji, insan bilincinin hazırladığı ilk edebi üründür. Doğal olarak dilin gelişme seviyesi soyutluk yeteneği ile ölçülürse, demek ki frazeolojik zenginlik bu gelişmenin önemli göstergelerinden biridir
(T. Hacıyev, 1976, s.4).

Ama deyimlere bakıldığında onların terkibinde kelimelerin bulunduğu, bu kelimelerin hâlâ canlı bir şekilde “kıpırdadığı”, birbiriyle dil kurallarına uygun bağlar kurduğu açıkça görülüyor. Deyimleri etimolojik açıdan incelediğimizde onların ayrı ayrı bağımsız kelimelerden oluştuğu ortaya çıkıyor. Dilde birdenbire doğrudan taşlaşmış bir ifade oluşmaz. Dilin bir iletişim aracı olma niteliği de bunu kabul etmez. Sabit kelime birleşimlerinin, deyimlerin, serbest kelime birleşimine dayanması buradan kendini belli etmektedir. Sonuçta deyimlerin içerisindeki kelimelerde olağandışı bir oluşum değil, bildiğimiz dil birimleri olan kelimelerdir, sözlerdir. İnsanlar sözün kutsallığına, onun büyülü gücüne inanmış, kelimeleri doğru kullanmaya çalışmışlar, alkışlarını (dualarını), kargışlarını (beddualarını), büyülerini sözlerin aracılığı ile yapmışladır (bunun izleri hâlâ dilimizde yaşamaktadır).

E. Cassırer’in E. Sapir düşünceleri ile ilginç bir şekilde örtüşen aşağıdaki fikri bu konuda ışık tutabilecek niteliktedir:
İnsan sadece Evrende yaşamaz, o sembolik bir Evrende yaşar, dil, mitler, sanat, din, bu Evrenin parçalarıdır. Onlar (tüm bunlar) insan deneyiminin sembolik ağını, karmaşık bir yumağını oluşturan çeşitli ipliklerdir” (alıntı için bkz.: V. N. Teliya, 1986, s.105). Deyimler bu yumağın birbirine dolaşan, sarmaşan ipliklerinin güzel bir armonisidir.

Azerbaycan Türkçesinde gözle ilgili iki yüze yakın deyim kaydedilebilir. Bunlardan bir kısmı Türkiye Türkçesinde aynen kullanılmaktadır, bir kısmı ise bilinmemektedir.

bir göz kırpımında, gözün yumup açınca” – çok kısa bir zamanda, “göz yummak” – kusurları görmezlikten gelmek, “gözü kıpık olmak” – çekingen, korkak tavırlar
sergilemek, “gözünün içine baka baka” – açık bir şekilde, hiç çekinmeden, “gözünün akı karası” – tek evlat, “gözü hiçbir şey görmemek” – belli bir şeyden başka bir şeyle ilgilenmemek; çok öfkelenmek vs. Bu deyimlerde gözün maddi bir obje olarak yönleri ile verilmesi de dikkat çekiyor. Örn.: Gözün üstü: “gözünün üstünde kaşın var” dememek - birisini hiç kırmamak, birisinin istediği her şeyi yapmasına izin vermek. Gözün altı: “göz altı eylemek” – birisini veya bir şeyi gizlice beğenmek, onu elde etme isteğinde bulunmak, “gözünün altını karartmak” – dövmek. Gözün kabağı: “gözünün kabağına getirmek” – hatırlamak. Gözünün ucu “gözünün ucu ile bakmak” – belli etmemeye çalışarak yandan bakmak. Gözün içi: “gözünün içine baka baka” – açık bir şekilde hiç çekinmeden, “gözlerinin içi gülmek” – çok sevindiği gözlerinden, yüzünden belli olmak, “gözlerinin içine kadar kızarmak” – utancından kıpkırmızı olmak, yüzü çok kızarmak Gözle ilgili deyimlerde göz kelimesi gördüğümüz bir çok örnekte olduğu gibi vücudumuzun bir parçasının ifadesi olarak tek başına kullanılmıştır. Ama bazı deyimlerde vücudumuzun diğer organlarının isimlerini göz kelimesi ile bir arada görebiliyoruz. Bu birliktelikleri şöyle sıralamak mümkündür:

göz-kelle: “gözü kellesine çıkmak”- çok şaşırmak; göz-göz: “göz göze gelmek” bakışları karşılaşmak, “göz gözü görmemek”- koyu karanlık nedeniyle hiçbir şey görmemek, “göz göz eylemek” - çok kısa bir zamanda bir işin fırsatını bulmak vs.; göz-avuç: beddua olarak: “gözün avucuna düşsün”- kör olasın!; göz-ağız: “gözünü yumup ağzını açmak”- hiç düşünmeden öfkesini kusmak; göz – kulak:“göz kulak olmak”- gözetmek, bakmak, korumak”, “gözde kulakta olmak” – bir haberin beklentisinde olmak; baş-göz: “baş göz eylemek” – evlendirmek, “gözü başı kaynamak” - insanın özellikle tanımadığı birisini gözlemlerken onun gözünde sezdiği pek hoş olmayan hareketlilik, gözkaş: “kaşla göz arasında”- çok kısa bir süre içinde, “göz kaş eylemek”-
göz kaş hareketiyle işaret vermek, “gözünün üstünde kaşın var dememek”- birisini hiç kırmamak, birisinin istediği her şeyi yapmasına izin vermek; göz-ayak: “gözü ayağının altını görmemek” – burnu havada olmak; yüz-göz: “yüz göz olmak”- bir durum veya bir meseleyle ilgili birisiyle çekişmek, saygısızlaşmak; göz-gönül: “gözü gönlü tok”-paraya, mala fazla değer vermeyen kişi; “gözü gönlü açılmak” neşelenmek “başıma haranın küllerini töküm” (başıma nerenin küllerini dökeyim) ifadesi kullanılır. “Özü özüne eyledi, külü gözüne eyledi” atasözü kendisi edip kendisi bulmak anlamında gözle külün olumsuz ilişkisine dikkat çekmiştir. “Gözüne kül üfürmek” deyimi, kafayı karıştırarak göz boyama anlamını ifade ediyor.

tamamı için yukarıda verdiğimiz bağlantıları kullanınız Bu tür konulara hiç ilginiz olmasa dahi sıkılmadan okuyabileceğiniz bir çalışma

4 okur dedi ki:

Remomythe dedi ki...

azerbaycan türkçesi ,kah türkçenin özünü hatırlatır bize ,kah komşu kültürler olan fars ve arap dillerinin etkilerini taşır.
ama bazen eski türkçeye anadolu türkçesinden daha yakın olduğunu düşünmüşümdür hep...belki de bu doğru olmayabilir.
azeri tv lerinde program sunucularını ya da maç spikerlerini zaman zaman dinlemek hoşuma gider doğrusu...
azeri türkçesi bana çok sevimli gelir...

Cananhanım dedi ki...

Çok yahşi :) İyi ki bilim insanları var. Böyle konuları ne güzel derleyip toparlıyorlar.Azeri Türkçesine gelince, bence göz ile ilgili deyimler bizimkilerle örtüşüyor ama genelde onların kullandığı kelimelerle bizim kelimeler arasında dağlar kadar fark var.Hele o "Kemerlerinizi bağlayın, uçak az sonra düşecek" deyip de yolcuları korkudan öldüren sözler unutulur mu ? Bu deyimlerden ise bizimkiyle farklı olan "Özü özüne eyledi, külü gözüne eyledi” atasözü vardır. Diğerleri her nasılsa çok benziyor.

iltiriş dedi ki...

Canan Hanın pdf dosyasından daha fazlası bulunmaktadır ben makalenin bir kısmını aldım sadece

makalede de benzeyen atasözleri olduğu bahsedilmekte zaten benzemesi de normal

Adsız dedi ki...

Sevgili 3k
bloguma ziyaretiniz için teşekkürler. Benimkisi çok acemi bir blog henüz programı anlayabilmiş değilim. Yapmak istediğim bazı kısımlar var ama pek çözemedim. Sizin blogunuzda son derece ilgi çekici, haliyle ilk kez karşılaştım iyice bir inceleyeceğim. Tavsiyeleriniz için teşekkürler.Her zaman beklerim.. Sevgiler..

Yorum Gönder