Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

Kıbrıs Kırk Bir Deliler Fıkraları 3

| Çarşamba, Eylül 17
Kırk Bir Deliler köylerindeki imamla tartışıp kavga ettiler. İmamın canı çok sıkıldı:
-Ben bu insanlara imamlık etmem.
Hoca öfkeyle köyü terketti ancak dalgınlıkla caminin anahtarını da birlikte götürdü. Köy imamsız kalınca delilerin en akıllısı :
-İmam Efendi kaçtıysa kaçtı, ne yapalım. Onun yerine ben imamlık yaparım, yeter ki caminin kilidini açabilelim.
Kırk Bir Deliler de :
-
Doğrudur , okuduğu ne ki ! İki elham bir kuluvallahi. İmam efendiden senin fazlan var, eksiğin yok.
En akıllıları da :
-
Öyleyse handa toplanalım, kilidi nasıl açacağımızı tartışalım.
Deliler hanın büyük odasında toplandılar, tartışmaya başladılar. Bu sırada büyük bir fırtına koptu, hanın kapısı kapandı. Deliler içeride kaldılar, odadan dışarıya nasıl çıkacaklarını tartışmaya başladılar. Kimsenin aklına kapının mandalını kaldırmak gelmedi. Her kafadan bir ses çıkıyordu. En akıllıları:
-Kapıyı fırtına kapattı, bekleyelim adamsa adamlığını yapacak, kapattığı gibi açacak.
Aradan saatler geçti , fırtına çıkmadı, acıktılar, susadılar,sonunda tavanı delip çıkmaya karar verdiler. Birbirlerinin omuzlarına bastılar, düşe kalka odanın kiremitlerini kaldırdılar. Birbirlerini dama çekmeye başladılar. Onlar dama çıka dursunlar , delileri karıları merak edip çocuklarını aramaya gönderdiler. Çocuklardan biri de hana gitti. Büyük odanın mandalını açıp kapıyı açtı, birbirlerinin enselerine binmiş insanları görünce korkup kaçtı. Kapı açıldı rüzgar içeri girdi. Kapının açıldığını gören Kırk Bir Deliler birbirlerinin omuzlarından patır patır atlayıp kapıdan çıktılar. İçlerinden en akıllısı:
-Deli fırtına , ne işin vardı da bizi bu kadar beklettin ?


******************************
Çok sıcak bir yaz günüydü , hava sanki alev esiyordu. Deliler ne yapacaklarını bilemediler, dam altına girmeye de akıl erdiremediler. Güneş altında adam akıllı terlemişlerdi. Serinlemek umuduyla dağ taş dolaşmaya başladılar. Geze dolaşa yolları bir havuzun yanına çıktı. Havuz başında toplandılar. İçlerinden birinin eli suya değdi, arkadaşlarına:
-Sıcaktan kurtulduk , su çok serin, gelin ayaklarımızı suya sokarak serinleyelim, dedi.
Kırk Bir Deliler havuz başına dizilerek ayaklarını suya soktular. Ayaklarını sallayarak suyla oynamaya başladılar. Su dalgalandıkça ayaklarının görüntüleri birbirine karıştı, kimse ayaklarının görüntüsünü diğerlerinden ayıramadı.
İçlerinden biri:
-Bu ayak benimdir, bu ayak senindir , dedi.
Öteki: Yok, şu ayak benim , şu ayak senin, dedi.
Beriki:
-İkiniz de yanlışsınız, gösterdiğiniz ayaklar benimdir.
Deliler ayak kavgasına başladı, o sırada havuzun yanından bir Bektaşi geçiyordu. Tartışmayı duyarak yanlarına gitti . Ne yaptıklarını sordu, cevabı duyunca yandaki ağaçlığa giderek sağlam bir ılgın çilpisi kesip havuz yanına geldi. Sırayla delilerin ayaklarına vurmaya başladı. Her vurduğunda delilerden biri:
-Ay ayağım, dedi, ayağını sudan çekti. Bektaşi de o zaman:
-Hah, sudan çektiğin ayak senin ayağındır, dedi.
Bektaşi böyle böyle bütün delileri sıra dayağından geçirdi. Ayağını sudan çıkaran deli evine doğruldu. Bektaşi de yoluna devam etti.
Aradan aylar geçtikten sonra Kırk Bir Delilerin akıllarına Bektaşi’den yedikleri dayak geldi. Hepsi birden yollara düşerek Bektaşi’yi aramaya başladılar, geze dolaşa yolda bir sakallı adam görüp Bektaşi sanarak peşine takıldılar. Sakallı adam koştu deliler koştular. Sonunda sakallı adamın gücü kuvveti kesildi, peşinden koşanların da akıllı adamlar olmadığını anladı. Yolunun üstünde gördüğü kamışı alarak yerdeki öküz tersine batırarak kamışı bayrak gibi dikip , var gücüyle oradan uzaklaşmağa çalıştı. Deliler kamışın üzerindeki öküz tersine baktılar.
Biri:
-Öküz bu kamışın üstüne nasıl çıktı? Dedi.
Öteki kamışın yaprağını göstererek:
-Buraya bastı çıktı, dedi.
Bir diğeri:
-Yok, oradan değil buradan çıktı, dedi.
Onlar tartışırlarken sakallı adam da sıvışıp kaçtı.

Deliler Bektaşi’den yedikleri dayağı bir türlü unutamadılar. Sakallı adamı aramaya gittiler. Yolda önlerine bir hoca çıktı, çobanla konuşuyordu. Hoca sordu:
-Niçin camiye gelmiyorsun?
Çoban :
-Abdest almayı, namaz kılmayı bilmem.
Hoca:
-Ben sana tarif ederim, karşıda gölek var git , suya batıp çık.
Deliler de çobanın peşine düştüler, göleğe gittiler, hep birlikte yıkandılar.Giyinip hocanın yanına geldiler.
Hoca:
-Haydiyin camiye.
Hoca önde, Kırk Bir Deliler ve çoban arkada camiye girdiler.
Hoca: Şöyle sıra sıra dizilin.
Hoca Kırk Bir Deliyi ve çobanı safta dizdi. Ardından da:
-Benim her söylediğimi siz de söyleyecek, yaptığımı yapacaksınız.
Deliler ve çoban hep bir ağızdan:
-Peki hoca Efendi.
Hoca başa geçti, çoban ve deliler hocanın ardında saf tuttu. Hep birlikte namaz kılmaya başladılar. Çobanın kavuğunun püskülü vardı, eğilip doğruldukça kavuğun püskülü hocanın değmemesi gereken yerine değdi. Bir iki derken hoca utancından eğilip büzüldü, bir adım öne gitti, çoban da bir adım öne çıktı. Namaz devam etti fakat sonunda çobanın kavuğunun azizliğine dayanamadı. Hoca namazı yarım bırakarak çobanın ensesine bir tokat indirdi. Çoban da tokadı yer yemez en yakınındakine bir tokat vurdu. Deliler de sırayla birbirini tokatlamaya başladılar. Hoca içerideki kıyameti görünce camiden dışarı atıldı. Kırk Bir Deliler de hep birlikte dışarıya çıktılar. Hoca sinirinden tir tir titriyordu.
-Ben ne yaparsam onu yapacaksınız demedim mi ?
Bu söz üzerine Kırk Bir Deliler sırayla hocanın ensesine birer tokat attılar. Hoca can havliyle var gücüyle bağırdı:
-Namaz bitti, tokat bitti.
Delilerin en akıllısı:
-Şimdi ne yapacağız.
İçlerinden biri:
-Sakallıyı bulmaya gidelim .
Bu söz üzerine Kırk Bir Deliler yeniden yola koyuldu.


1 okur dedi ki:

Adsız dedi ki...

Zavallı hoca, neden bulaşır ki kırk bir delilere ? :)

Yorum Gönder