Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

Efsanenin Tanımı ve Yaratılış Destanı

| Pazar, Eylül 21
Efsane Tanımı:

Efsane veya fesane Farsça asıllı bir kelime olup sözlüklerde söylenti; masal; dedikodu; asılsız hikâye; boş söz; saçmasapan lakırdı ; olmayacak şey, hurafe; ün salmış dillere düşmüş olay; destan; eski çağlardan beri söylenegelen olaganüstü varlıklar , olaylar konu edinen imgesel öykü; söylence; bir tabiat olaynı , bir varlığın meydana gelişini, tabiat elemanlarının birinde olan değişikliği, akıldışı , olağanüstü açıklamalarla anlatan hikâye.. vb. gibi bir çok manada kullanılmaktadır (Türk dil kurumu sözlüğü, Osmanlıca- Türkçe ansiklopedik Lugat vb eserler)

Genel olarak efsane, bir inanışı , bir hadiseyi inandırmak maksadıyla açıklayan, belli bir tarihe, şahsa ve mekana bağlamaya çalıan ve belirli şekilleri olmayan kısa anlatmalardır . Efsaneler bir inanç etrafında teşekkül ederler ve olağanüstü unsurlar taşırlar. Ancak olağanüstülük her zaman efsanelerin vazgeçilmez bir niteliği değildir.

Efsaneler; halkın özlemlerini, dünya görüşünü, muhayyilesinde yarattığı "ideal insan tipi"ni diğer edebî türlerden daha kesin bir biçimde ortaya koyar. Efsanelerde tarihle halk muhayyilesi veya tarihle bir şairin ilhamı birleşmiştir. Efsaneler, içinde olağanüstü unsurlar taşıması bakımından masal ve destanlara benzerler. Ancak masalların özel bir üslûbu vardır ve genellikle masallar mutlu bir sonla biterler. Destanlar kendilerine has üslûplar ve uzunluklarıyla efsanelerden ayrılırlar.. Efsaneler ise, özel bir üslûbu olmayan, sade halk diliyle bir inan dile getiren kısa anlatmalardır.

Efsaneler genel olarak dört ana grupta incelenir:

1. Yaratılış Efsaneleri (cosmogonie) :
Bu efsaneler, tabiat varlıklarının meydana gelişi, kainatın sonu, mahşer ve kıyamet(eschatologie) ile ilgilidir. Bunların içinde dönüşüm efsaneleri ile (etiolojique) nedenleri açıklayıcı efsaneler de bulunur. Ünlü Latin şairi Ovidius un Dönüşümler(Fransızca Metamorphoses) adlı kitabındaki şiirler eski çağdaki bu tür efsanelerden oluşur.

2. Tarihi Efsaneler :
Menkıbe denilen türü meydana getirirler. Bunlardan başka tarihî binalar, defineler, adlar belli yerler, büyük âfetler, meşhur şahsiyetler, aşk kahramanları , âşık şairler, bilginler, şeyh ve mürşitlerle ilgili olanlar bu gruba girerler.

3. Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçler hakkındaki efsaneler :
Bu grupta da alınyazısı , ölüm ve ötesi, tekin olmayan yerler, tabiat parçaları , cinler, periler, ejderhalar, al karısı , şeytan, hastalık ve sakatlık getiren varlıklar, olağanüstü gücü olan kişiler (büyücü, v.s.) mitik (mythique) hayvan ve bitkilerle ilgili olan efsaneler yer alır.

4. Dinî Efsaneler :

Çeşitli dinî inançlar ve din büyüklerinin hayatı , savaş ve mücadeleleri bu grupta değerlendirilir. Burada daha çok dinî kaynak ve kitaplara göre anlatılan dini değil, halkın algıladığı din anlayışını buluruz. Tarihî efsaneler içinde geçen tarihî şahsiyetlerden din büyükleri, şeyhler, evliya ve
erenlerin hayatı etrafında gelişen efsanelerin bu kısımla da ilişkisi vardır. (Yard. Doç. Dr. Kenan ERDOĞAN)

Yard. Doç. Dr. Kenan ERDOĞAN'ın Şiir-Efsane-Menkıbe ilişkisini incelediği ve Efsanenin ne olduğunu ve gruplandırdığı çalışmasını bu konuda kaynak arayanlar için faydalı olacağını düşünüyorum bu çalışmaya bu
PDF dosyasından ulaşabilirsiniz

Efsaneler Konularına göre şöyle de sınıflandırılır

1)Tarihi yer, kişi ve olaylarla ilgili efsaneler
2)Olağanüstü varlıklarla ilgili efsaneler
3)Hayvanlarla ilgili efsaneler
4)Dinsel konularla ilgili efsaneler
5)Bitki ve ağaçlarla ilgili efsaneler
6)Doğal çevre ve olaylarla ilgili efsaneler

Yaratılış Destanı

Gök yoktu, yer yoktu. Sadece sonu olmayan bir deniz vardı. İlah Ülgen bu denizin üstünde uçuyordu. Konacak sert bir yer arıyordu. Böyle uçarken gönlüne doğdu, bir ses: "Önündeki nesneyi yakala." diye fısıldadı.

Ülgen bu fısıltıyı tekrarladı. Bir yandan da ellerini öne doğru uzattı. O sırada suyun üstüne bir taş çıkmıştı. Ülgen taşı yakaladı ve üzerine kondu.

Taşın üstüne ne yapacağını düşündü. Düşünürken, o suçsuz bucaksız suyun içinden Ak Ana süzülüp Ülgen' in karşısına çıktı ve: "Yarat" dedi, üç defa tekrarladı.

Ülgen: "Nasıl?." diye sordu. Ak Ana da: "Yaptım, oldu de; yaptım olmadı, deme" diye akıl verdi.

Ak Ana bunları söyledikten sonra kayboldu. Bir daha da kimseye görünmedi. Ak Ana' nın bu buyruğu üzerine Ülgen, insanlara şu emri verdi: "Var olanı yok etmeyin; vara yok diyen de yok olur..."

Bunun üzerine Ülgen: "Yer yaratılsın!." dedi, yer yaratıldı; "Gökler yaratılsın!." diye buyurdu, gökler yaratıldı. Ve böylece dünya yaratılmış oldu.

Bundan sonra üç tane büyük balık yaratıp onların kenarlarına, ötekini de tam ortasına yerleştirdi. Balıklardan ikisini yerin kenarlarına, ötekini de tam ortasına yerleştirdi. Ortada bulunan balığın başı kuzey yönündedir. Bu balık başını aşağı eğerse dünyayı seller götürür. Eğer başını daha aşağı eğerse dünyada su basmadık bir avuç yer kalmaz. Bunun için bu balık kocaman bir zincirle bir direğe bağlanmıştır. Onu Ulu Kişi idare etmektedir.

Dünyayı meydana getirirken Ülgen "Ay ışığı ile güneş ışığının dokunduğu altın dağda" otururdu. Bu dağ, gökyüzü ile yer yüzünün arasında idi.

Bizim ay ve güneşimizin dünyasından başka doksan dokuz dünya daha vardır. Bunların hepsinde birer uçmak ve birer tamu vardır. her birinde insanlar da bulunur. En büyük dünya Han Kurbustan Tengere' dir. Bu alemin idaresini Ülgen kendi yardımcılarından Burkan adındaki ruha vermiştir. Bu alemin bulunduğu dünyanın adı Altın Telegey' dir. Cehennemi Toçiri Tamu' dur. Bu tamuyu Kara adlı bir zebani idare eder.

Doksan dokuz alemin ortancası olan ezre Tengere' dir. Ezre Tengere' ye Belgin Keratlu Türün adlı melek idare eder; bulunduğu dünyanın adı Altın Şarka' dır, cehennemi Kara Tamu' dur. Kara Tamu' yu idare eden zabaninin adı Karakçı' dır.

İnsan oğullarının yaşadığı bizim dünyamız en küçük alemdir, ki adına Kara Tengere Dünyası denilir. Bu dünyayı Ulu Kişi idare eden zebani de Kerey Han adında bir ruhtur. Bizim dünyamızın üstünde otuz üç kat gök vardır.

Günlerden bir gün Ülgen denize bakıp seyrederken suyun üstünde bir toprak parçasının yüzdüğünü gördü. Toprağın üzeri insan bedenine benzeyen bir kil tabakası ile kaplanmıştı. Ülgen: "Bu cansız toprak kişi olsun!" diye buyurdu. toprak hemen kişi oldu. Ülgen bu kişiye Erlik adını verdi ve olduğu yere bıraktı. Fakat Erlik giderek Ülgen'i buldu. Ülgen de yanına aldı, benimsedi. Bir hayli zaman geçtikten sonra Erlik Ülgen'i kıskandı ve ondan da güçlü kuvvetli olmak istedi ve Ülgen'e imrenerek: "Ben de onun gibi olmalıyım" diye düşünmeye başladı. Düşüne düşüne de Ülgen'e düşman oldu. Bunu anlayan Ülgen de Gök Oğul yarattı. Daha sonraları da bizim dünyamızda yaşayan insanları hasıl etti. Bunların kemiklerini kamıştan ve etleri topraktan oldu.

En sonra da yine bir kişi olan Ulu Kişi'yi canlandırdı ve ona: "Bu insanları sen idare et!" diye buyurdu.

KAYNAK:Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu
Sayfa:99,100,101,102,103

0 okur dedi ki:

Yorum Gönder