Pepuk Kuşu Efsanesi
Vakti zamanında Anadolu'nun küçük bir dağ köyünde anne baba ile iki çoçuğu yaşarmış. Çocuklarının biri erkek diğeri de kız imiş. Bu ailenin herkesi imrendirecek derecede neşe, mutluluk ve sevinç içerisinde dilekleri gerçekleşir her şey gönüllerince olurmuş. Oturdukları köyde gayet sevilen bu iki güzel çocuk da gün gelmiş cıvıl cıvıl kuş sesleri, kuzu meleyişleri, dere çağlayışları arasında mavi ve yeşilin alabildiğine uzandığı yaylaların güzelliği içinde, boylu boyunca dağların eteklerinde bulunan ağaçların gölgeleri ve serinliği içinde güle, oynaya, büyümüşler.
Taa ki günün birinde anneleri aniden rahatsızlaşıp ölünceye dek. Bu durum,ailenin tüm neşesini, huzurunu, mutluluğunu üzüntüye çevirip yok etmiş. İki kardeş de artık eskisi gibi ne gülmüş ne de sevinip oynamışlar. Her tarafa ağır bir yas ve sis bulutu çökmüş...
Bir müddet sonra evde aş pişirecek kimsesi olmadığı için babaları yeniden evlenmek zorunda kalmış. Evlenmişte üvey anneleri kısır olduğu ve de çocuğu olmadığı için çocukları hiç sevmez, düşmanca davranırmış. Fırsat buldukça kötülük eder, elinden gelen her zulmü yapmaktan geri durmazmış. Hele babaları evden çıkınca vay haline çocukların, onlara türlü türlü eziyetler eder rahat yüzü göstermezmiş. Çocukları gece gündüz çalıştırp, döver ve kimseye anlatmamaları için de korkuturmuş. Zavallı çocuklar bütün bu kötülüklere rağmen yine de babaları üvey annelerinin yaptıklarına inanmaz diye çaresiz her eziyete katlanarak yaşamlarını sürdürmeye çabalarmış...
Babalarının yine evde olmadığı bir bahar günü, üvey anneleri iki kardeşe torba, bıçak ve kazma vererek,dağa kenger toplamaya gönderir . İki kardeş sabah erkenden evden ayrılarak kenger toplamak için dağın yolunu tutmuşlar. Abla bir bir topladığı kengerleri kardeşinin sırtında taşıdığı torbaya koyarmış ve böylece de hava kararmaya başlayıncaya kadar kenger toplamışlar. Artık köye dönmek üzereyken Abla, kardeşinin sırtında taşıdığı torbanın dolup dolmadığını anlamak için torbayı yere indirip bakmış ki ne görsün, torbada bir tek kenger yok. Bu duruma şaşırmışlar Abla erkek kardeşine, Sabahtan beri topladığımız kengerleri gizli gizli yedin değil mi? Biz şimdi eve nasıl döneriz? üvey annemiz bizi öldürür!..? deyip çıkışmış kardeşine.
Kardeşi ise Hayır abla, bana yemem için verdiğin bir tek kengerin dışında yemin olsun ki yemedim! demiş. Ancak ablasını bir türlü inandıramamış. Abla eğer hala bana inanmıyorsan istersen karnımı aç da bak! demiş. Ablası almış bıçağı karnını yarmış bakmış ki kendisinin verdiği bir kengerin dışında midesi bomboş kardeşinin, meğerse kengerleri o yememiş!... Kardeşi doğru söylemiş. Kardeşinin karnını dikmeye çalışmışsa da kardeşi oracıkta ölmüş.
Gidip torbaya tekrar bakmış ki torbanın dibi delik ve sabahtan bu yana topladıkları kengerlerin döküldüğünü anlamış. Meğer üvey anneleri onlara (akşam kötülük etsin diye) dibi delik torbayı vermiş.
Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla neye uğradığını şaşırmış ve orada bulunan pınarın suyuyla kardeşini yıkayıp ağlaya ağlaya gömüvemiş. Gömütün yeri belli olsun diye de başucuna bir fidan dikmiş.
Eve döndüğünde kardeşini soran babasına. O biraz yoruldu oduncularla gelecek? demiş. Oduncular gelmiş, çocuk gelmemiş.
- Nahırla gelecek demiş.
Nahır da gelmiş, ama çocuk yine yok.
- Davarla gelecek.
Davar da gelmiş çocuk hala ortalada yok.
Genç kız bir yandan baba korkusu, diğer yandan vicdan azabıyla kıvrılmış, yanmış, tutuşmuş parça parça olmuş yüreği.
Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla Allah'a yalvarmaya, dua etmeye başlamış. Allah'ım beni pepuk kuşu yap bu dağlara sal ki dünya döndükçe dağlardan dağlara kardeşim diye seslenip durayım!...
O gece kızın dileği kabul olur, genç kız o gece Allah'tan, pepuk kuşu olmuş ve gidip kardeşinin başucundaki ağaca konup hep kardeşi için seslenip durmuş. Ve işte o gün bu gündür bu kız, pepuk kuşu olarak dağlarda oradan oraya dolaşarak, kardeşini öldürdüğü için herkese kendini ihbar eder durur:
Her bahar mevsimi kengerin yerden bitmesi ile beraber pepuk kuşunun acıklı ötüşü de başlar.
Pepuk kuşunun dilinden
Pepuu
Kekuu (baba)
Kim yaptı
Ben yaptım
Kim öldürdü
Ben öldürdüm
Kim yıkadı
Ben yıkadım
Vah! Vah! Vah!
Dağlarda öten bu kuşun bu gün hala, kardeşini öldüren o genç kız olduğu söylencesi, Erzincan'ın Caferli köyü ve diğer çevre köylerde yaygın bir biçimde bu şekilde anlatılır. Onun çıkardığı seslere bile acıklı bir ifade ve anlam yüklenmiş.
Bu efsane hala doğunun bir çok yöresinde anlatılmaktadır. Komşu illerde de aynı efsanenin değişik şekillerde anlatıldığı bilinmektedir. Doğu illerinde yaşayan yaşlı genç hemen hemen herkes pepuk kuşu efsanesini farklı bir şekilde de olsa bilir.
Bu Efsane Nuri Can'dan alıntıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 okur dedi ki:
Bana çocukluğumda buna benzer bir efsane anlatılmıştı ama sanki pepuk kuşu değilmiydi ismi yada hatırlamıyorum ki kuvvetle ihtimal hatırlamıyorum ismi böyle olabilir, söyle birşey var; nedense efsanelere çok inanamıyorum ama bazıları var ki okuyunca ürpermeme neden oluyor bu Pepuk Kuşu efsaneside onlardan biri aslında ilginç gerçekten... Sağol bu efsane bilgileri için :)
Çok üzüldüm cok da şaşırdım cidden ve okurken sürükkledi de adeta ayrıca güzel bir efsaneymiş ve pepuk kuşunu da ilk defa sayende öğrendim..
Ayrıca o dörtlüğü okuyunca da cok köt oldum. İnsan hiç karedeşine kıyar mı dedim.
Umarım sadece bir efsanedir
Cengiz Aytmatov'un Gün Uzar Yüzyıl olur kitabında buna benzer bi efsane vardı. Cengiz Aytmatov bu tür efsanelerin bir milleti millet yapan unsurlardan oldugunu savunur. Çok güzelmiş
Greetings from Italy :d
Bende Küçüklüğüm den Beri Bu Hikayeyi Biliyorum Annem Anlatırdı... Yazının Hiç Bir yerinde Değişiklik Olmaksızın Aynısı Yani Yöresi Erzincan Denildi Fakat D.bakır ve Batman dada Aynen Anlatılıyor Ayrıca Paylaşımınız İçin de Tşk. ler...
Tutak, pepuk' ki kust' mi kust' ki sust mi sust ki hilani ni hilani.[kurtcesi] zira pepuk kusunun
soylem kafiyesi de ancak o zaman uymlu oluyor....
Yorum Gönder