1084 yılında Selçuklu komutanlarından Danişmend Gazi'nin fethettiği Kayseri, Selçuklu devletinin elinde büyümüş, Kalesi yeniden yaptırılmış, şehir, camiler, medreseler, köşkler ve türbelerle süslenmiştir. Bu devirden kalma en ilginç eserlerden biri de, Selçuklu Sultanı Birinci Giyaseddin Keyhüsrev'in kızkardeşi Gevher Nesibe Hatun adına yaptırdığı şifâhane, yada devrin Tıp Fakültesi'dir. Son yıllarda onarılan Şifâhanenin bir de hikayesi vardır.
Gevher Nesibe Hatun, bir sultan kızıydı ama, o, asıl sultanlığın, gönül sultanlığı olduğunu bilir, seven ve sevilen gönüllerde taht kurmanın gerçek sultanlık olduğuna inanırdı. O da sevmişti bir gün. Sarayın pancurları arasında gördüğü yağız benizli, kara kaşlı, genç bir sipahiye gönlünü kaptırıvermişti. Saray törelerine göre, evlenecek erkeği, kız değil sultan seçerdi. Üstelik, genç sipahinin de gönülcüğü Sultan kızı Gevher Nesibe'ye kaymış, bu tertemiz, fakat gizli aşk, alev alev sürüp giderken, sipahi, bir sefere yolcu oluvermiş. Bu gidişin dönüşü olmamış, sipahi sınır boylarında aşkla dolu yüreğini, bedeniyle birlikte kara toprağın kara bağrına gömmüş, Gevher Nesibe'yi yaslar içinde bırakmıştı. O günden sonra, sımsıkı pancurların gerisine çekilen Sultan kızı, sararıp solmağa başlamış, bu da yetmezmiş gibi, üzüntüsünden ince hastalığa yakalanmıstı. Kardeşi Sultan Giyaseddin Keyhüsrev, ülkenin tüm doktorlarını toplamış, ilaçlar yaptırmış, nafile. Çaresini bulamamışlar bu hastalığın. Gevher Nesibe Hatun, son nefesini verirken vasiyeti şu olmuştu:
- Benim derdimin çaresi yoksa, çaresi bulunan nice dertler var. Benim adıma bir hastane yaptırılsın. Bir köşesinde hastalar tedavi edilirken öteki köşesinde doktorlar çare araştırsınlar. Bütün hizmetlerin karşılığı vakıftan ödensin, kimseden bir şey istenmesin.
0 okur dedi ki:
Yorum Gönder