Türkler, Erzurum Kalesi önüne geldikleri zaman, bir an için atlarının dizginlerini çeker, hayran hayran kaleye bakarlar. Böylesine saglam ve sarp bir kale görmemişlerdir:
- Bu kale kılıçla, kalkanla alınmaz, derler. Çevresine bile yaklaşmak her babayiğidin harcı değildir. Böyle de olsa bir çare bulunmalı, Erzurum Kalesi fethedilmeli, burçlarına Türk Bayrağı çekilmelidir.
Türkler, kaleyi, önce dört yönünden kuşatırlar. Bu kuşatma birkaç hafta savaşla geçer. Bu arada esirler alınır, esirler verilir. Sonra da, bir aksam karanlık bastığı sırada, kale tekfuruna elçi gönderip söyle derler:
- Kuşatmadan vazgeçtik. Hemen gideceğiz. Elimizde kırk kadar esir var. Bir anlamsa yapalım. Biz size esirleri teslim edeceğiz. Siz de, bizimkileri bırakın.
Bu haber kalede sıkışıp kalan Bizanslıları çok sevindirir. Hemen Türk esirlerinin zincirlerini çözer, kale kapısı önüne çıkarırlar.
Türkler de, kırk yiğit seçer, bunları esir kılığına sokarak, alaca karanlıkta kaleye sürerler. Bizanslılar, bunlara kale kapılarını açtıkları an, kıyamet kopar. Esir kılığındaki kırk yiğit, birer aslan kesilir, sakladıkları kılıçlarını sıyırarak kale muhafızlarının üzerine atılırlar. Göz açıp kapayıncaya kadar, kale kapısı tutulmuş, pusuda bekleyen öteki bahadırlar, bu şaşkınlık anından faydalanarak şehre girmişlerdir. Birkaç saat sonra, Erzurum Kalesi'nin en yüksek burcunda Türk bayrağı dalgalanmaktadır.
Bugün Erzurum Kalesi'nin güneyinde bir Saat Kulesi, kulenin önünde de "Kırklar Türbesi" adıyla anılan küçük, sade bir yapı var. Türbe ne zaman yapılmıştır, bunu kimse bilmez ama içerisinde Erzurum'un ilk fatihleri olan kırk yiğidin gömülü olduklarına inanırlar. Bir "Meçhul Asker" anıtı gibi, adsız kahramanlar...
0 okur dedi ki:
Yorum Gönder