...Mehmet ağa sarma tütünden yaptığı sigarasından derin bir nefes çekip dilden dile dolaşan ama asla unutulmayan Gelin Kayasının öyküsünü anlatmaya başladı.
Bende sizin gibi merak eder dururdum banada babam anlattı.Aslında çok uzun bir hikaye.Bu zamana kadar dilden dile dolaştı kimine göre bir efsane kimilerine göre bir öykü oldu.
Derler ki bugün birkaç haneden ibaret indere obası o zamanlar epey kalabalıkmış. İndere de kurulan pazara Eskihisarlılar başta olmak üzere yakında bulunan tüm köyler ve oba insanları gelirler alışveriş ederler eksiklerini görürlermiş. Osmanlının son zamanlarına rastlayan bugünlerde ne kadar İstanbul’dan uzak olsa da halk çok sıkıntılı günler geçirmekte imiş. Buralarda yaşayan az sayıda ki Rum ve Türkler belli bir ahenk içinde yaşayarak bu günlere kadar gelmişler, birbirlerine göstermiş oldukları samimiyet ve dostluklarına güvenerek bu dağların eteklerinde bulunan gözden uzak bu köylerde kardeşçe yaşamayı sürdürmüşler, ta ki Osmanlı dara düşene kadar.
İşte günlerden birinde bu İndere obasında kurulan pazarlardan birinde burada ninesiyle beraber yaşayan bir rum kızı pazar yerine birşeyler satmaya gelmiş. Bu uzun boylu sarı saçlı ela gözlü Rum kızı güzelmi güzel her görenin hayran kaldığı bir genç kızmış. Tesadüf buya o günkü İndere de kurulan bu pazara komşu olan Eskihisar dan bir beyin oğluda atının nallarını yaptırmak için uğramış. Atını bir seyise emanet ettikten sonra kurulan pazar yerini dolaşmaya başlamış. Birkaç kez pazar yerinde dolaştıktan sonra artık atına atlayıp dönmeye karar vermiş.
Pazarın sonuna doğru ilerlerken kendi halinde oturmuş bir genç kızın omuzlarından aşağı sarkıttığı o upuzun sarı saçları dikkatini ceker. Merakını yenemez ön tarafa gecerek genç kızın yüzüne bakar. O anda genç kızın o güzel sapsarı saçlarını görür. Görür görmesinede içi bir hoş olmuş. Gayrı dinmemiş gönlünün sızısı,artık sabırsızlıkla ceker olmuş tüm pazar kurulacak günleri. Ne yaptıysa ne ettiyse söz dinletememiş gönlüne. Artık aşık bir divane olmuş ne söylese dinlemez kalbi. Her Pazar günü önce onun yanına uğrar olmuş. Birkaç yiyecek aldıkdan sonra da ayrılırmış İndere’den
Aradan gecen uzun zamandan sonra genç kızda anlıyor bu sevgiyi. Kendisi de karşılık verir beyin olguna. Eskihisarlı beyin oğluyla bu güzel rum kızı zamanla bir arkadaş daha sonrada ayrılmaz birer sevgili olurlar.
Günler haftaları haftalar ayları kovalar. Aradan mevsimler akıp gider.Beyin oğluyla bu güzel rum kızının aşkı yörede dilden dile dolaşıp bir efsana olmuş. Beyin oğlu İndere’de bir köy evinde ninesiyle beraber tek başına yaşayan bu güzel rum kızına gönlünü iyice kaptırmıştır. Kızda ondan hoşlanmakta İndere’de kurulan pazar günlerini artık beraberce köyün hemen yanıbaşında bulunan buğün ‘’Gelin Kayası’’ diye anılan yerde gecirirlermiş.
Gel zaman git zaman imparatorluk iyice sıkıntıya düşüp memlekette isyanlar baş gösterince eli silah tutan ne kadar insan varsa hepsini askere çağırmışlar.Beyin oğluda herkes gibi düşmanla savaşmak için askere çağrılmış .Osmanlının yedi düvele karşı savaşyığı o günlerde beyin oğlu pekte uzağa gitmemiş. Ozamanlar askere çağrılanlar Samsun’da bulunan birliklerden dağıtım oluyorlarmış. Beyde oğlunun uzağa gitmesine gönlü razı gelmemiş. Aradan geçen üç ayın sonunda rum kızı beyin oğlundan bir mektup alır. Bir sevinç kaplar içerisini. Nasıl sevinmesin ki artık onu düşünmeden onu biran olsun aklından gecirmediği hiçbir anı yoktur. Sanki yüreğinin bir parcası bir kuş misali avuçlarının arasından uçup gitmiştir. Canından çok sevdiğini hiçmi hiç bilmediği hiç görmediği uzak gurbet ellerine salmıştır. Beyin oğluda göndermiş olduğu mektubunda kendisini beklemesini onu çok sevdiğini söyler .
Rum kızıda hemen ona bir mektup yazar. Sözünde durduğunu onu ömürboyu bekleyeceğini söyler. Yazmış olduğu mektubun içine sarı saçlarından birkaç da tel koyar.
Günler hızla gelip gecer. Günler günleri, aylar ayları kovalar zaman bir su misali hızla akıp geçer. Artık memleketin her yerinde isyanlar başlamıştır. Osmanlı artık başkalarının deyimiyle hasta adamdır.
Derken umutların tükenmek olduğu bir zamanda rum kızı sevgilisinden son bir mektup daha alır. Yakında Samsun’dan ayrılacaklarını kendi birliğinin Bafra’ya Rum çeteleriyle savaşmaya gideceğini yazmıştır. O zamanlar Bafra ve çevresini kasıp kavuran her yeri talan eden astığı astık kestiği kestik bir Rum çetesi vardır. Bu çete zamanla büyümüş ve yöre halkı bulundukları köyleri kasabaları yavaş yavaş terk etmeğe başlamışlar bu çetenin başında da Andon adında birisi vardır.
Bu mektup.aynı zamanda beyin oğlunun sevğilisi Rum kızına yazdığı son mektuptur. Kendiside nerede olduğunu bilmediğinden sevgilisine bir mektup bir haber salamaz. Yine aradan uzun zaman gecer. İndere’ye, Eskihisar’a gelen solgun zarflı sararmış mektuplar hep kara kara haberler getirirler. Analar uzun geceler boyunca beşiklerini sallayıp uyutup büyüttükleri evlatlarını genç kızlar ise doyasıya bir yastığa baş koymadıkları adamlarını şehit verip bağırlarına taş koyarlar. Zaman hızla akıp gelir gecer. Rum kızının içine bir korku siner. Fırsat buldukca işte tam burada bu uçurumun başına gelir akşamın son demine kadar gözlerini ufuktan ayırmadan öylece oturur kalırmış. İndere köylüleri de anaz onun kadar merak eder, şehirden dönenlere askerden gelen gazilere beyin oğlunu sorar olmuşlar. Ama nafile. Nebir haber nede mektup dahi alamamışlar. Beyde kimlere haber salmışsa oda bir haber alamamış.
Artık İndere’lilerde umudu kesmişler beyin oğlundan.
Rum kızınında günden güne tasası artmış içi içine sığmaz olmuş. Şimdi daha çok gelir olmuş bu buluştukları şimdi çobanların ateş yakıp öykülerini anlattıkları yerde bulunan pınarın başına orada öylece saatlerce kalır oturur dururmuş.
Kara haber tez ulaşır derlerya, yine öyle olmuş.
Bir akşam üzeri ta aşağılardan bir toz bulutunun hızla İndere obasına doğru geldiği görülmüş.Bütün köy halkı gittikce yaklaşan bu toz bulutunun ne olduğunu merak edip beklemeye başlamışlar. Toz bulutu yaklaştıkca gelenlerin askerler oldukları anlaşılır.İndere muhtarı başta olmak üzere herkes köy meydanında beklemeye başlar. Toza karışmış atlar ağızlarından köpükler sacarak son bir gayretle köy meydanının ortasında öylece durdular .Nihayet bir manğa yorğun asker atların üzerinden inerek yere ayak bastılar.
Birkaç hoşbeşten sonra onbaşı Eskihisar Köyünü ve oradaki beyin adını sorar. İndere muhtarı gidecekleri köyün uzakta olduğunu bu gece burada kalıp misafir olmalarını, dinlendikden sonra yarın yola çıkmalarını söyler. Onbaşı ister istemez kabul eder. Akşam olduğunda yemekler yenir çaylar içilmeye başlanır.
Muhtar birzaman sonra merakını yenemez ve mahcubiyetle sorar,
-Merakımı mazur görün onbaşım Eskihisarda ne yapacaksınız? der.
-Onbaşı olanı biteni dili döndüğünce anlatır. Beyin oğlunun Bafra’da Rum çeteleriyle savaşırken pusuya düşürülüp şehit olduğunu künyesinin Giresun askerlik şubesine gönderildiğini bunu bildirmek için Eskihisar’a beyin yanına gittiklerini söyler.
Başta İndere muhtarı olmak üzere herkes usulca başlarını önlerine eğerler. Artık kimseden tekbir ses çıkmaz sanki zaman durmuştur. Odada bulunan köylüler birbirlerinin yüzlerine öylece bakakalırlar.
Ertesi gün haber kulaktan kulağa evden eve yayılır. Herkes beyin oğlunun Rumçetesi tarafından vurulup şehit olduğunu duyar. Rum kızıda sevdiğinin vurulup öldügünü öğrenir.
Kurtuluş savaşının başlamasıyla burada ve yakın köylerde oturan birçok Rum aile oturdukları yerleri bırakıp gitmişlerdi. Aslında ninesi de istemişti buralardan göç etmeyi. Ama o söz vermişti bir kere beyin oğluna. Onu dönünceye kadar bekleyecekti. İndere liler onları hiçbir zaman bir yabancı olarak görmemişlerdi. Aynı değerleri paylaşmışlar ,aynı bayramlarda köy meydanlarında buluşup oyunlar oynamışlardı. Artık onların bir parçası olarak kalmışlardı burada. İndereliler belki de hiçbir zaman doyasıya yaşayamadıkları sevgiyi hep bu iki gencin aşkında görmüşlerdi belki de Onun için kendilerinin yaşayamadıkları bu sevği sürsün gitsin istemişlerdi. Bugüne kadar aldıkları hiçbir kötü haber onları bu kadar derinden etkilememişti.
Aradan bir hafta geçer artık dayanmaz olur yüreği bunca acıya. Yüreği parcalanmış gururu kırılmıştır birkere. Sevdiği insanın bir Rum kurşunuyla vurulup şehit edilmesini kabul edemez. Bir sabah erkenden kalkar her zaman buluştukları bu yere gelir. Pınarın hemen yanındaki tepenin yamacına çıkar. Uzun uzun aşağıdaki şimdi geniş kanatlı kartalların nazlı bir bebek gibi süzüldükleri sonsuz boşluğa bakar bakar…
Kararını vermiştir birkere gözlerini kapar ve kendini boşluğa salıverir. Bir kuş misali uçar gider sonsuzluğun içine doğru. Artık hiç açı çekmez yüreği . Yüzünde mutlu bir tebessümle öylece bakakalır o simsiyah gözleriyle gökyüzüne doğru.
-İşte böyle dedi Mehmet Ağa
Bundan sonrada buraya Gelin Kayası denir olmuş
Kaynak
Not..Giresun kültürünün bir parçası olan bu ‘’Gelin Kayası’’ adlı öykü Şaban Kutlu’nun yine Giresun yöresi efsanelerinden derlenmiş oniki öyküden oluşan basıma hazır ‘’Ateşi Suya Tutmak ‘’adlı öykü kitabından alınmıştır.
3 okur dedi ki:
bu hikaye yanlış.çünkü ben giresundannım ve hikayenin gerçeği şudur:güzel mi güzel bir kızla çok yakışıklı bir adam birbirine aşık olur.yalnız kızın annesi bu aşka karşıdır.sonra bir gün bunlar evlenmeye karar verir.annesi müsade etmez.adam kızı bir akşam kaçırır.annesi kızın arkasında 'iyişallah taş olursun'gibi beddualar eder.kız koşarak kaçarken birden taşa dönüşür.adamda aşkında kendini orada öldürür. sonra taşın adını gelin kayası takarlar.o kayayı ortadan aldırmak için yanında kaç kez bomba patlatmışlar ama gelin kayası sadece birkaç hasar görmüş ama yok olmamış.günümüzde hale gelin kayası var.....
bence bu efsane doğru bende giresundayım.bu efsaneyide biliyorum ben bu hikaya doğru
bende giresunluyum bende böyle duydum yayaya dikkatli bakarsnıız göz burun ağız cene var
Yorum Gönder