Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

CELAL ŞAH HİKAYESİ

| Çarşamba, Ekim 7
Celal Şah Hikayesi Doğu Anadolu'da ve Kars bölgesinde anlatıla gelen bir hikayedir. hikaye Borluk İlçesinde oturan Süleyman Erkılıç'dan derlenmiştir. Türk Folkloruna gönül veren ve bu konuda çalışmalarda bulunan Nerin Köse tarafından Milli Folklor dergisinin 1993 yılındaki 17. sayısında ele alınmıştır.

ÖZETLE CELAL ŞAH HİKAYESİ

Zamanın birinde herşeyi olan ancak hiç çocuğu olmayan bir padişah vardır. Her umuda sarılan, her denileni yapan hükümdar günün birinde bir erkek evlada kavuşur. Yedi yaşına gelen şehzade Celal Şah egitimini yapmak. üzere hocaya verilir ve onsekiz yaşına kadar dershaneden hiç dışarı çıkmaz.

Sadece kitabi bilgiler edinen. yaşadığı hayatla en küçük bir ilgisi olmayan Celal Şah yemeğindeki kemiği ve güneş ışığını bile tanımamaktan doğan bir sıkıntı ile dışarı çıkar. ilk gördüğü kişi, avdan gelen bir adamdır. O da yardımcılarını ve atını alarak. ava çıkar. Yolları üzerindeki dağda. bir geyiğin peşine düşen Celal Şah'la arkadaşıarı bu kovalamaca sırasında yedi kişi kalırlar ve bir adada, geyiği vururlar.

Garip yapılı insanların bulunduğu bu adada bir arkadaşlarını yitirerek Maymunlar Ülkesine gelirler. Bir kitabade gördüğü ve Sultan Süleyman'ın vasiyetl ettiği üzere Celal Şah yedi yıl maymunlara hükmeder. Bu arada bir arkadaşlarını yitiren grup,izin isterlerse de maymunlar iki arkadaşlarını daha öldürürler ve yola üç kişi devam ederler Karıncalar ülkesinde iki arkadaşını yitiren Celal Şah nihayet insanoğlunun yaşadığı diyara ulaşır. Yolu üzerindeki ihtiyardan para kazanmayı düşünürken kendini ölü bir atın karnında bulur ve Celal Şah, büyük bir kuş tarafından havaya kaldırıldığı sırada ihtiyarın isteğiyle içeride bulduğu bıçakla atın karnını yararak dışarı çıkar.

Karşısındaki dağın en yüksek yerinde kıymetli taşlar olduğunu, onları aşağı atmasını söyleyen ihtiyar mücevherleri alıp, Celal Şah'ı orada bırakır, Karnından çıktığı ölü atı arayan şehzade giderek "kuşlar ülkesi"ne gelir. Güzel bir köşkün bahçesindeki havuzun başında rastladığı üç kekliğin kız haline geldiğini görür ve en küçüğüne aşık olur. Onun "keklik cildi"ni alan Celal Şah kızı memleketine götürür.

Beraberindeki mücevherleri babasına hediye eden kahramana padişah, yedi gün yedi gece düğün yapar. Bütün bunlara rağmen "Keklik cildi"ni zaptederek kendisiyle evlenmesini hazmedemeyen Gülperi gelinin tılsımlı kıyafetini bulur ve tek çocuğunu da alarak kendi ülkesine döner.

Karısını aramaya çıkan Celal Şah. Kuşlar ülkesi'ne geldiğinde onun Çin Maçin'de oturduğunu öğrenir. Bir kuşun üzerine binerek "periler ülkesi"ne gelir ve Gülperi'yi bulur. Ancak yurdunu özleyen şehzade, karısına memleketine dönmeyi teklif eder. İki "keklik cildini" giyerek yola çıkarlar. Ne yazık ki bu mutluluk uzun sürmez ve bir yolculuk sırasında Gülperi, kurtlar tarafından parçalanır. Karısını öldüğü yere defneden Celal Şah, ölene kadar orada yaşar.

Gül Bilbil Destanı - Gül Bülbül Destanı

| Salı, Ekim 6
Turan ülkesinin padişahı Nasır, malını, tahtını bırakacak bir oğuldan yoksundur. Bir gün rüyasında "bir bağda kırmızı bir gülün açıldığını; üstünde güzel sesli, güzel yüzlü bir bülbülün öttüğünü" görür.
Rüyayı yorumlayan bir ihtiyar, padişaha "eve gidince karısıyla yatarsa bir oğlu olacağını, adını Bilbil koymasını; bu oğlanın yedi yaşına gelince bir peri kızına aşık olacağını" söyler.
Nitekim ihtiyarın dediklerini yapan Nasır dokuz ay sonra bir erkek evlada kavuşur. Kırk gün kırk gece toy yapan padişah, oğlunun adını Bilbil koyar. Rüyasını yorumlayan dervişe de kırk tane at hediye eder. .

Yedi yaşına gelen şehzade, babasının kendisi ile yaşıt kölesi Zelili ve vezir oğlu Sala, Molla Galandar adlı hocaya verilirler. Bir cuma günü Molla Galandar kendilerini azat edince Bilbil, arkadaşlarını çeşitli meyvelerin, çiçeklerin olduğu bağlarına davet eder. Bağda dolaştıklan sırada Bilbil'i kaybederler. Daha sonra onu bulduklarında havuzbaşında oturduğunu görürler. O ana kadar yeşil asalı bir ihtiyar (pir), ona "asasını tutmasını" söyler ve bir anda kendilerini Dilaram Bağı'nda bulurlar. Oradaki imarete giren Bilbil, duvarında bir peri kızı sureti görür ve hemen aşık olur. İhtiyar Bilbil'e "bu kızın İran Vilayetinin padişahı Şaalican'ırı en küçük kızı olduğunu; bu resmi yaptıran İstanbul padişahının da bu kıza aşık olduğunu" söyler. Yine asaya tutunarak geriye dönerler.

Tekrar okula başlarsa da, hocası Galandar. ondaki değişikliği farketmiş; "bir peri kızına aşık olduğunu" babasına söylemiştir. Buna karşı çıkar Nasır,yine de Gül'ün bulunması için atlılar salar herbir tarafa. O yörede bütün tarih kitaplarını okumuş birisi saraya gelerek padişaha "Gül'ün İran vilayetinde. buradan 500 yıllık uzaklıktaki Şehr-i Sınafam'da oturduğunu"söyler.

Her ne pahasına olursa olsun Gül'ü bulmaya'yemin eden Bilbil, Zelili. Sala, Molla Galandar'ı alarak yola çıkar. Yedi yıl yürüdükten sonra İstanbul'a gelirler. Orada "İstanbul padişahının da Gül'e aşık olduğunu; ancak Şaalican'ırı, üç şehrini de ele geçirmeyi başarana kızını vereceğini" duyan Bilbil, İstanbul'u alır. Orada kaldığı üç ay boyunca her gün Dilaram Bağı'na. Gül'ün resmine bakmaya giderse de, bu ona yetmez, İstarıbul'u, şahın kızı Aycemal ile evlerıdirdiği Molla Galandar'a bırakır ve yollara düşer.

Bir müddet sonra Nil Denizi'ne gelirler. Su yüzünde kırk gün salla gittikten sonra Kuvhı Salar Dağı'na gelirler. Bu dağın her tarafı altından olup, padişahı Güneabi adlı bir kız olan şehr-i Talusı'nın sınırları içindedir. Güneabi. Bilbil'in neden buraya geldiğini öğrenince "bu dağdaki mağaralardan biri olan Kelezov'ın ağzındaki kara ejderhayı öldürürse, Gül'ü bulmasına yardım edeceğini" söyler. Sala Bey bu işi başarır ve Güneabi ile evlenir. Yola devam eden Zelili ile Bilbil, bir menzile gelirler. Orada birbiriyle dövüşen iki ejderhadan kara renkli olanını öldürürıce, ak ejderha onları evine davet eder. Ejderha Zavkumar'ın yerinde Aysülüv adlı bil' peri kızı görürler. Zelili ona asık olur ve beraberinealarak Bilbil ile tekrar yola çıkarlar. Giderek Şabaz Hanı Adil'in ülkesine ulaşırlar. Padişah buraya geliş sebebini öğrerıdiği Bilbil'e "Gül'ün, İran perilerinin padişahı olan Şaalican'ın kızı olduğunu, şimdiye kadar hiçbir yiğidin gerçekleştiremediği üç şartını gerçekleştirebilirse ona kavuşacağını" ifade eder. Zelili ile Aysülüv'ün nikahlandığıgece Bilbil'in düşünde yeşil asah, kendisinin Hz. Ali olduğunu söyleyen bir onu, Gül'ün gezindiği Sınafam Bağı'na götürür. Yanına gelen Gül "Şabaz Han Adil'in ülkesindeki Şah Emir Arzarn.medresesinde okuyan yeğeni Salım'in onu kendisine ulaştıracağım"söyler. Sınafam Bağı'nda buluşan ve Şaalican'ı razı ederek evlenen Bilbil ile Gül, çok mutludurlar. Ancak "çok uzun süredir ailesinin kendisinden, kendisinin de ailesinden haber alamadığını" düşünen BilbiL, fikrini Gül'e açar. Şaalicarı'ın izin vermesi üzerine hazırlanan mücevherlerle süslü tahtları üzerinde geri dönmeye koyulurlar; Şabaz Han Adil'in ülkesinden Zelili ile Aysülüv'ü.. Şehr-i Talusı'danSala ile Güncabi'yi; İstanbul'dan da Molla Galandar ile Aycemal'i alarak Turan Ülkesi'ne dönerler.

Babası Nasır, yıllar sonra kavuştuğu oğlunu sağ salim karşısında görünce çok sevinir ve oğlu ile gelini için kırk gün kırk gece düğün yapar.

Not
"Gül Bülbül Hikayesi", Türk dünyasının hemen her tarafında rastlanılan anlatılarımızdan birisidir. Uygurlar'da "Kızıl Gülüm", çağatay sahasında Nevruz Şah, Anadolu'da "Nevruz Bey" adıyla yaygın olan bu hikaye Türkmenistan sahasında "Gül Bilbil Destanı" diye bilinmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Nerin KÖSE'nin Milli Folklor Dergisinde yayınlanan çalışmasını ve folklorik bir çok çalışmayı Çukurova Ünversitesinin Türkoloji sitesinden veya buradan inceleyebilirsiniz

ELAZIĞ TÜRKÜLERİ - PENCEREDEN BİR TAŞ GELDİ - MAMOŞ TÜRKÜSÜ VE HİKAYESİ

|
bir öğrenci kardeşimize ödev verilmiş Elazığ Türkülerinin Hikayesini arıyordu ve bizden yardım istedi bizde elimizden geleni yaptık bulabildiğimiz şu anda aşağıdaki Türkü ve hikayesidir. umarım yardımcı olabilmişizdir

ELAZIĞ TÜRKÜLERİ

PENCEREDEN BİR TAŞ GELDİ - MAMOŞ TÜRKÜSÜ VE HİKAYESİ

Elazığ'ın koca Mustafa Paşa mahallesinde oturan Bekir hoca'nın genç ve güzel bir karısı vardır. Bekir hoca Harput'ta namusuyla ve iyiliğiyle tanınan yumuşak başlı temiz bir insandır. Karısı ise gençliğin verdiği tecrübesizlikle evli olduğu halde komşularından, soylu bir aileden olan genç, yakışıklı Mamoş (Mehmet) ile ilişki kuracak kadar toydur daha. Mamoş'la Bekir hoca'nın karısı arasındaki sevgi gittikçe alevlenir. Etrafta bunu sezmeye başlamıştır. Fakat sevdalılar buna rağmen her şeyden habersizdirler. Fırsat buldukça buluşur, konuşur, sevişirler. Bekir hoca bunun neye varacağını hesaplamaktadır.

Bir gün karısına Harput'a gideceğini ve akşam dönmeyeceğini söyler. Bu fırsattan yararlanan genç kadın Mamoş'u eve davet eder, yerler içerler, eğlenirler. Bekir hoca ise Harput'a gitmemiştir. Karanlık basınca eve gelir ve sessizce kapıyı kendi anahtarıyla açar, sevdalıların bulundukları odaya gelir. İçerden onların eğlenceli çığlıklarını duyar, tabancasını çekerek odaya girer. Girer girmez tabancasını ateşler Mamoş'u kalbinden, karısını da ağzından vurarak öldürür. Bu olaydan sonra Bekir hoca zaptiyeye teslim olur. Adli bir heyetin eve gelip olayı yerinde incelemelerinden sonra duruşma sonunda Bekir hoca beraat eder.



MAMOŞ TÜRKÜSÜ
Pencere'den bir taş geldi,
Ben sandım ki Mamoş geldi.
Uyan Mamoş, uyan uyan,
Başımıza ne iş geldi.

Eyvah Mamoş, eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak.

Penceresi yeşil yaprak,
Mamoş giyer kara kapak.
Kör olasın Bekir hoca,
Yatağımız kara toprak.

Eyvah Mamoş, eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak.

Pencere'nin önü çardak,
Rakı içtik bardak bardak.
Körolasın Bekir hoca
Koymadın ki murat alak.

Eyvah Mamoş, eyvah eyvah
Tabip getir yarama bak.

Evlerinin ardı kavak,
Yağmur yağar ufak ufak.
Kör olasın Bekir hoca,
Ağzımdaki kurşuna bak.

Di kalk Mamoş di kalk, di kalk
Başımıza yığıldı halk.

Dışkapıyı araladın,
Ah bahtımı karaladın.
Kör olasın Bekir hoca,
Mamoş'uda yaraladın.

Di kalk Mamoş di kalk, di kalk
Başımıza yığıldı halk.

Mamoş paltonu tutayımmı?
Hayrın için satayımmı?
Mezarında boş yer varmı?
Ben'de gidip yatayımmı?

Eyvah Mamoş, eyvah Mamoş
Tabib getir imdada koş.

Malatyalı Kalender Kaynak: Mehmet ÖZBEK Folklor ve Türkülerimiz

12 Hayvanlı Türk Takvimi - Efsanesi - Kişilik Analizi

| Pazar, Ekim 4
Tarih boyunca insanoğlu çeşitli takvimler geliştirmiştir. kimi ayın hareketini kimi güneşin hareketlerine göre takvim belirlemiştir Takvimlerin başlangıcı genelde dini anlamlara göre belirlenmiştir. Günümüzde tüm dünyada kullanılan ve miladi takvim olarak bildiğimiz takvimin başlangıcı hristiyanlık dünyasında Hz İsa'nın doğum günü kabul edilmiştir aynı şekilde musevilerin inancına göre ilk yaratılış gününü başlangıç sayılmıştır. müslümanlarda Hz. Peygamberin mekkeden medineye hicretini başlangıç olarak dikkate alan takvimleri kullanmıştır.

Türklerin ilk kullandığı takvim 12 hayvanlı takvimdir ve hala da bazı türk boylarında kullanılmaktadır. 12 hayvanlı türk takviminde senenin başlangıcı 21 mart yani nevruzdur.

12 hayvanlı takvimin özelliği her yılın bir hayvan adıyla anılmasıdır ve takvim kendini 12 yılda tamamlamaktadır. Türkler insan karakterinde hayvanların etkili olduğuna inanıyorlardı hangi hayvan yılında doğduğuna göre kişinin karakteri gelişiyordu 12 hayvanlı takvimde ki yılların adı şu şekildedir
1- ÇIÇKAN CILI (Sıçan Yılı)
2- UY CILI (Sığır Yılı):
3- COLBORS CILI (Bars/Pars Yılı)
4- QOYON CILI (Tavşan Yılı)
5- ULUU CILI (Balık Yılı)
6- CILAN CILI (Yılan Yılı)
7- CILKI CILI (At Yılı)
8- QOY CILI
9- MEÇİN/MAYMIL CILI (Maymun Yılı)
10- TOOK CILI (Tavuk Yılı)
11- İT CILI (İt Yılı)
12- DOÑUZ CILI / QARA KİYİK CILI (Domuz Yılı)

hangi hayvan yılında doğduğunuzu kolayca hesaplayabilirsiniz
örn 1992 yılında doğduğunuzu varsayalım doğum tarihinize 9 ekliyorsunuz bulduğunuz sayıyı 12 böldüğünüzde kalan artık sayı size hangi hayvan yılında doğduğunuzu veriyor
1992+9=2001
2001/12= artık sayı 9 yani MEÇİN/MAYMIL CILI (Maymun Yılı)
başka bir örnek verelim
1995+9=2004
2004/12= tam bölündüğünden DOÑUZ CILI / QARA KİYİK CILI (Domuz Yılı)
son bir örnek
1987+9=1996
1996/12= 4 kalan verir yani QOYON CILI (Tavşan Yılı)
aşağıda bu hayvan yıllarını ve özelliklerini okuyabilirsiniz.

ama öncelikle 12 hayvan takvimi ile ilgili olarak anlatılan efsaneleri sizinle paylaşmak istiyorum.

Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lugât’i-t-Türk’te Türklerin bu yılların her birinde hikmet var sanarak onunla fal tuttuklarını, uğur saydıklarını belirtir. Verdiği bilgilere göre “ud yılı, savaşların çok olduğu bir yıldır. Takagu yılında yiyecek çok olur, ancak insanlar arasında kargaşa olurmuş. Timsah yılı girdiğinde yağmur çok yağar, bolluk olurmuş. Domuz yılında kar ve soğuk çok olurmuş. Yani böylece Türkler her yıl bir şey olacağına inanırlarmış.”

Kaşgarlı, 12 Hayvanlı Türk takviminin ortaya çıkışı hakkındaki Uygur rivayetini de şöyle vermektedir: “Türk hakanlarından birisi kendi idaresinden birkaç yıl önce yapılmış olan bir savaş hakkında bilgi almak ister. Ancak danışmanları o savaşın yapıldığı yıl hususunda yanılırlar. Bunun üzerine Hakan, kendilerinin bu tarihte nasıl yanıldılarsa, daha sonra geleceklerin de yanılabileceklerini, bu sebeple göğün 12 burcu ve 12 ay sayısınca her yıla birer ad konulmasını ister. Hakanın teklifi kurultayca benimsenir. Daha sonra bir sürek avına çıkılır. Hakan, hayvanların Ilısu’ya doğru sürülmesini ve sıkıştırılmasını emreder. Av bu şekilde devam eder. Bu sırada bazı hayvanlar suya atlayarak karşı sahile çıkmaya çalışırlar. On iki hayvan bunu başarır Böylece karşıya geçen hayvanların adını sırasıyla her bir yıla ad olarak verirler. Bu hayvanlardanbirincisi sıçan (sıçgan) imiş. İlk geçen bu hayvan olduğu için senenin başı bu adla anılmıştır.”

Türkmenler arasındaki rivayet:
“Eskiden hayvanlar arasında “Kim yılı önce görürse, onun adı yıl adlarının ilki olsun” şeklinde bir şart öne sürülmüş. Bunu duyan deve “Ben hayvanların hepsinden
uzun ve iriyim, bu yüzden de yılı ilk ben görürüm, adım da yıl adlarının birincisi olur.” diye kibirlenmiş. Ama yılın görüleceği sıralarda sıçan devenin hörgücüne çıkıp deveden önce yılı görmüş. Yıl adlarının ilkine de onun adı verilmiş. Deve buna çok sinirlenip sıçana saldırmış. Sıçan kuma (başka rivayette küle) girip saklanmış. Devenin hala kül görünce oturup ağnaması taa o zamanki düşmanlıktan kalmadır”, derler.

Kazak Türklerindeki rivayet de hemen hemen aynıdır.
Bu efsanenin Buryat-Moğollar arasında anlatılan şeklini, Kazak SSR Ilımlar Akademiyası üyesi A. Maşanov şöyle yazıyor:
“Sıçanla deve “Günü kim önce görecek?” diye çekişiyorlar. Deve sıçana bakıp: “ Senin boyun benim kirpiğim kadar bile değil, sana göre ben yatan bir dağ gibiyim.” diye
kibirlenmiş. Sıçan da:”Boyuna güvenme, aklına güven!” demiş. Deve gece boyunca gözünü kırpmadan doğuya bakmış. Sıçan ise devenin hörgücüne çıkıp batıya doğru bakmış. Çünkü o güneş doğunca ışığının batıdaki dağlara düşeceğini biliyormuş. Böylece güneşin doğuşunu ilk olarak sıçan görmüş. Bunun üzerine Buryat-Moğollar gece yarısından sonra başlayan ilk saate “sıçan saati”; ilk aya “sıçan ayı”, ilk yıla da “sıçan yılı” demişler

12 hayvan takvimine göre insanları doğdukları yıla göre kişilik analizleri

ÇIÇKAN CILI (Sıçan Yılı): Bu yıl, Yan grubuna girer. Bu yılda doğanlar eşine az rastlanan hareketli insanlardır. Konuşmalarıyla başkalarının takdirini üzerlerine çekebilirler. Yüzlerce kilometrelik uzaklıktaki bir olaydan anında haberdar olurlar. İşleri yolunda gider ve sezgileri güçlüdür. Uykuyu her zaman çok severler. Bazen gece vakti kalkıp uykularını açıp oturmayı da severler. Belirsiz işleri araştırma, sonucunu tahmin etme gibi meraklara sahiptirler. Güçlerini sınayacakları olaylara karışmaktan çekinmezler, tam tersine bundan zevk alırlar. Ellerinden gelmeyecek işlere de girişirler. Onlardan iyi ve inançlı bir dost olur. Kötü işlerden kaçmaya gayret ederler.Gece doğanlar gündüz doğanlara nazaran daha çeviktirler. Gündüz dünyaya gelenler ise çok pasaklı ve pısırık olurlar

UY CILI (Sığır Yılı): Bu da Yan grubuna girer. Bu yılda dünyaya gelen erkekler, bayanlara karşı her zaman nazik olur ve onlara değer verirler. Bu yılda doğanlardan bazıları kalabalıktan uzak durmayı severler. Eğer mecburen kalabalık arasında bulunurlarsa da saygı ve hürmetlerini kendileri yaratmayı bildikleri gibi korumayı da bilirler. Akıllı ve bilinçlidirler. Bir konu hakkında doğru ve akılcı düşünebilme kabiliyetine ve becerisine sahiptirler. Bahtlı bir ömür sürerler. Bu yılda doğan kızlar, hanımlık tabiatına daha fazla sahiptir. Bahtlı bir hayat sürerler. Hastalıklı olsalar da uzun yaşarlar. Sığır ağır tabiatlı olduğu için bu yılda doğanlar da ağırbaşlı, geçmişi hatırlayıp dersler çıkarabilen ve hayat tecrübelerini göz önünde bulundurarak iş gören insanlardır.

COLBORS CILI (Bars/Pars Yılı): Bu yıl Yang grubuna girer. Bu yıl doğanlarda bahadırlık, ışık, sıcak kanlılık, çekinmeme gibi özellikler bulunmaktadır. Güçlü, kuvvetli, gayretli ve askerlik tabiatına daha uygun kişilerdir. Sertlikleri ve hükmedici tavırlarıyla çok çabuk fark edilirler. Bazıları kavgacıdır. Bu yıl doğan kadınlar, genellikle erkeklerin söylediklerini inatlaşarak veya nazlanarak yaparlar. Tam olarak da yerine getirmezler. Gençleri pars gibi çeviktir. Bu özellikleriyle de kötü olaylardan, hırsızlık vs. gibi kötü durumlardan ustalıkla kurtulurlar. Bu yılda doğanlar, yaptıkları her tür işi hiç saklamadan açıkça yaparlar. Çevresindekileri bu özellikleriyle sürekli şaşırtırlar. Bu sebeple onlara genellikle hürmet gösterilir. Eski Çin ata sözünde “Parsın gözü ejderhaya düşse, ejderha ortasından yarılır.” denmektedir. Bunun yanında bu yılda doğanlar yaptıklarından genellikle ve sık sık pişmanlık duyarlar. Pişmanlıkları çoktur.

QOYON CILI (Tavşan Yılı): Yan grubuna girer. Bu yılda doğanların sezgileri güçlüdür. Parlak bakışlara sahiptirler. Çok merhametlidirler. Tavşan tabiat olarak korkak bir canlıdır. Korktuğunda hızla kaçar. Bu yılda doğanlar da, bu özelliği kendilerinde taşırlar. Geleceği belli olmayan, sonu tahmin edilemeyen işleri seçerler. Kendileri de yollarını bulamazlar. Dışarıdan bakanlar, asıl amaçlarının ne olduğunu çabuk anlarlar. Toplum içindeki büyük işlerden uzakta dururlar. Kavgadan hoşlanmazlar. Hayatta genellikle orta yol tutar, bu şekilde yaşarlar. Onların içinden ne zengin ne de fakir çıkar. Ne çok iyi ne de çok kötü olurlar.

ULUU CILI (Balık Yılı): Herhangi bir konuda yapılacak olan değişiklikler konusunda yapıcı güç ve kuvvet olarak karşımıza balık insanları çıkar. Bu yıl, bahtlı yıllardandır. Bu yılda doğanların malı mülkü çok olur. Alınları açık, parlaktır, uzun ömürlü olurlar. Küçük de olsalar büyük de olsalar bu yıldadoğanlar, kendilerinde hüküm vermeyi çok severler. Başkalarının işlerine karışmayı sevmezler.

CILAN CILI (Yılan Yılı): Balık gibi bahtlı yıllardan sayılır. Yılan yılı Yang grubuna girer. Bu sebeple de güç, kuvvet ve yiğitlik özelliklerine sahiptir. Eski Çin’de yılanlara ait özel tapınaklar da varmış. Yine de yılan, ihanet etme özelliği ile çok fazla hoş görülmez. Yılan yılında doğanlar diğer insanlardan saygı ve hürmet görürler. Çevrelerindekiler biraz da korktukları için onlara saygı gösterirler. Yılan yılında doğan erkekler bahtlıdırlar. Kızlar ise zorluklar ve mücadelelerle dolu bir hayat yaşarlar. Ayrıca dik kafalı olmalarıyla bilinirler. Bazı kötü kabul edilen işleri yapmaktan hoşlanırlar. Hatta suç sayılan işleri yapmaktan zevk bile alırlar. Bunun yanında vakur ve heybetli olurlar. Birçoğu güzel, boylu poslu olsalar da cana yakın değillerdir, merhamet duygusundan da yoksundurlar. Bu yılda doğanlar ağır sınavları başarmakta oldukça iyidirler, belalara da asla doğrudan karışmazlar.

CILKI CILI (At Yılı): At yılı güç kuvveti temsil eden Yang grubuna girer. Bu yılda doğanlar güçlüdürler, işlerini kendilerine inanarak ve güvenerek yaparlar. Yaşıtları arasında işlerini hızlı ve güzel yapmalarıyla dikkat çekerler. Hareketli olmaları da diğer özellikleridir. Hayatları hep hareket ve çalışma ile doludur. Gündüz doğanlar aceleci, koşuşturarak iş yapan hayatlarını bu şekilde geçiren insanlardır. Gece doğanlar ise rahat ve zevkine daha düşkündürler. At yılında doğanlar ipek, vs. gibi pahalı ve kıymetli giysileri vs.yi hiç acımadan alırlar. Bu tür şeylerden hoşlanırlar. Hayat yoldaşlarıyla hareketli ve hızlı olmaları açısından daha kolay iletişim kurar ve iyi anlaşırlar. Onlar, diğer insanların değerlendirmelerine göre bahtlıdırlar.

QOY CILI (Koyun Yılı): Koyun yılında doğanların en güçlü yaşadıkları duygu, sevgidir.
Sezgileri de güçlüdür. Yakınlarına her zaman saygı ve hürmet çerçevesinde davranırlar. Kendi fikirlerini ve bakış açılarını kendilerine düstur edinerek yaşarlar. Yalnızlığı sevmezler. Kendilerini övmekten hoşlanırlar, patırtı gürültüyü biraz severler, üst makam ve mevkilerde olmaktan hoşlanırlar. Sözleri dürüsttür, söyledikleri de yerindedir. Bir konuda tam karar vermeden adım atmazlar. İyi özellikleriyle dikkatleri üzerlerine çekerler. Bunun yanında hareketli ve yiğit tavırlı olmalarıyla da tanınırlar. Yaşlandıklarında da soğukkanlı birer kişi olurlar.

MEÇİN/MAYMIL CILI (Maymun Yılı): Maymun yılı Yan ve Yang gruplarının karışımından
ortaya çıkmıştır demek yanlış olmaz. Bu grupta yer doğanlar eğlencelerini kendileri yaratırlar. Ve sadece kendi eğlencelerinden zevk alırlar. Bu yılda doğan erkekler ileri görüşlü, sokulgan, biraz kurnaz, hemen öfkelenen, güçlü kişilerdir. Amaçlarını akılcı bir şekilde zekâlarıyla birleştirerek uygulamaya koyarlar. Kadınlar ise çeviklikleriyle dikkati çekerler.

TOOK CILI (Tavuk Yılı): Geçmişten gelen adetlere göre tavuk yılı, isyan yıllarıdır. Bu yılda doğanlar karşı cinstekilere ustaca tuzaklar hazırlarlar. Bunu kendileri için değil becerilerini ve ustalıklarını göstermek için yaparlar. Eli sıkı insanlardır, fakat gayretli ve güçlü kuvvetli olmalarıyla da dikkati çekerler. Onlardan fazla cömertlik beklememek gerek. Fakat, onlardan çok uzaklaşmak da gerekli değildir. Kötü iş yapmaya karşı kendilerini engelleyebilirler, her yerde güç ve kuvvet kullanmaktan imtina ederler. Erkekleri gururlu olmalarına rağmen saygı ve hürmette kusur etmezler. Edep, ahlak, kanun ve kurallar bu gruptakilerin hoşlandıkları terimlerdir.

İT CILI (İt Yılı): Bu grup da Yan grubuna girer. Bu yılda dünyaya gelenlerin sezgileri çok kuvvetlidir. Kuvvetli ve ihtiyatlı insanlardır. Bu sebeple hem kendilerine hem de başkalarına karşı tenkitçi bir gözle yaklaşırlar. Güç kuvvet, zenginlik gibi akımlardan her zaman haberdardırlar. Gece doğanlar çevrelerinde ne olup bitiyorsa bıkıp usanmadan bunlara dikkat ederler. Nerede olurlarsa olsunlar kötü işlere, kavgaya hırsızlığa, vs. izin vermezler. Gündüz doğanlar ise biraz pasaklı ve obur oluşlarıyla farklıdırlar. Bu yılda doğanlar, akıllı, hafızası güçlü ve kendinden emindirler. Dostlarını gerekirse kıyamete kadar beklerler, onlar için kendilerini kurban ederler.

DOÑUZ CILI / QARA KİYİK CILI (Domuz Yılı): Bu yılda doğanlar övünmeyi severler. Yan
grubuna girerler. Yang grubunun özelliklerinden de çok uzak değildirler. Rahatı, sessizliği ve temizliği severler. Kötü işlerden korkarlar. Bu tür işlerle karşılaştıklarında kötülüğün önünü keser, engellemeye çalışırlar.
Bu gruptakiler, çok gösterişli olmasa da lezzetli ve güzel yemekleri severler. Bayanları, edeplidirler, iyi terbiye almışlardır.
Çin’de domuz hakkında birçok batıl inanç ve itikat devam etmektedir. Onlarda domuz rüyaya girerse iyiliğe yorulur. Bir barikatın önüne gelen domuz buraya başını diremezse o ordu yenilirmiş. Domuz beslenmeyen köyler kutsal sayılmazmış.
Domuz ve maymun hem en iyi hem de en kötü hayvanlar grubunda sayılıyor. Rivayetlere
bakıldığında bu müçellerde doğanlar, biraz telaşlı, biraz kavgacı, bazen uzlaşmacı ve çabuk uyum sağlayıcıdırlar.


12 Hayvanlı Türk takvimi hakkında daha fazla bilgiyi Nergis Biray'ın bu çalışmasından bulabilirsiniz (pdf formatındadır pc'nizde Acrobat Reader yüklü ise sağ tıklayıp farklı kaydet yapabilirsiniz )