Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

Tepegöz Efsanesi - Türk Dünyası Efsaneleri

| Pazar, Ekim 19
Turan kavmi Dünyanın en eski kavimlerindendir ve bu kavimin günümüzde hemen her bölgede bir parçasını görebilirsiniz. Türkler çok eski zamanlarda Ortaasya'da ki yurtlarını Batıya doğru göç ederek terk etmeye başladı. Günümüzün Bulgaristan'ı Kıpçak Türklerinden oluşmuştur aynı şekilde Macarlar'da Türk kökenlidir. Göçlerle geldikleri bölgelerde bazı Türk kavimleri zamanla geçmişlerini unutarak yeni bir millet oluştururken bazılarıda geçmişlerini günümüze taşımıştır. Bugünkü Romanya sınırlarında yaşayan Gagavuz Türkleri geçmişlerini unutmayanlardan hepimizin bildiği ve Türk'ün yazısız Ortaasya sözlü edebiyatının en önemli örneklerinden Dede Korkut Hikayelerinin benzerleri de bu bölgelerde aradan geçen asırlara rağmen unutulmayarak farklı şekilde de olsa anlatılmaktadır. Dobruca bölgesinde Gagavuz Türklerince anlatılan Dede Korkut hikayelerinden Tepegöz'ün iki varyantını burada vereceğiz

TEPEGÖZ
Gagavuz Türklerinin anlatımıyla ( 1. varyant)
Bir padişah varmış, padişahın da bir çobanı varmış. Çoban her gün koyunları çeşmeye götürür, sularmış. Sürüsü ile bir gün çeşmeye vardığında, bir olukta iki peri kızı görür. Kızlar yıkanıyorlarmış. Çoban peri kızlarına yaklaşır, kızlardan biri "Pırr!" eder, uçar gider. Birini tutar, biraz eğlenir onunla. Sonra, peri kızı: "Pırr!" diye uçar gider ve çeşme başında ağacın dalma konar ve çobana: "Hey, çoban! Sen bana bu fenalığı yaptın, ama bunun cezasını çekeceksin; bir gün ola başına çok büyük bela gelecek, senin yüzünden bütün memleket çile çekecek", der, uçar gider. Çoban: "Bu peri kızı bana ne yapabilir?" diye düşünür. "Boş ver!" der,ve koyunlarını gütmeye devam eder. Bir hayli zaman sonra, her şey unutulur.

Dokuz ay sonra, peri kızı bir top doğrur. Topu getirir, ayni çeşmenin başına atar ve tam o sırada sürüsünü sulamakta olan çobana: "Hey, Süleyman! (çobanın adı Süleymanmış). Al bahşişini!" der. Çoban bakar peri kızına ve sonra topa. Yaklaşır topa, görür ki, yusyuvarlak, topta tek bir delik var. Topa bir tekme atar, top büyür, sonra yedi tekme, toptan bir baş çıktı, başta tek bir göz var, peri kızı bana: "Al hediyeni, bu senin ve memleketinin başına büyük uğursuzluk getirecek dedi", der.

Padişah meraklanır. Toplar adamlarını, gider çeşme başına. Bakar ki, bir top duruyor çeşme ba-şında. Toptan tek gözlü bir baş çıktığını o da görür. Padişah topa bir tekme savurur, top büyür. Adam-ları da birer ikişer tekme atarlar, top daha da büyür. Birkaç tekme daha atarlar. Bakarlar toptan tek gözlü bir oğlan çıkar. Bu Tepegöz'dür.
Padişah alır Tepegöz'ü, götürür saraya. Tepegöz gayet oburdur. Her gün beş on ekmek, beş on koyun yer, yine doymaz. Yedikçe de büyür, dev olur. Padişahın avlusundaki bütün koyunları, inekleri, öküzleri, atları, tavukları, horozlan, nesi varsa, hepsini yer. Bunu gören padişah korkmaya başlar, "Alın şunu! Götürün, ormana bırakın!" der. "Bu canavar artık insanlara da saldıracak!" der. Askerleri alırlar, Tepegözü götürürler ormana.
Tepegöz'ü ormana bırakırlar, ama, artık ker-van yollarını kesmeye başlar. Yoldan geçen her kervanı, karşısına çıkan her canlıyı tutar, öldürür ve yer, yutar. İnsanlar, bakarlar, işler gittikçe na-file. Birçok yıllar böyle geçer. Tepegöz bütün insanları yiyecek. "Ne yapalım? Bu canavardan nasıl kurtulalım?" diye, hep düşünürler. Aralarından biri: "Hey, cemaat! Bu iş böyle gitmez, bir yolunu bulup da devle anlaşmamız lazım, başka türlü hepimizi yer, bana müsade edin, ben deve gideyim, bu işi bir yoluna koyalım!" der. Cemaat ilkönce razı olmaz: "Hayır!" der, "Oraya gidersen dev seni de yer!" der. En nihayet, insanlar aralarında bir karara varırlar, adamı Tepegöz'e gönderirler.
Seninle anlaşmaya geldim, der.
Dev: Benden ne istiyorsun? der.
Adam: Malımıza ve canımıza kıyıyorsun, yediğinden daha çok insanı ve hayvanı öldürüyorsun, yuttuğun maldan daha çoğuna zarar ediyorsun. Böyle olmaz! Bir anlaşmaya varalım. Sana ayda ne kadar yiyecek lazımsa, söyle, biz tedarik edelim! Artık o kadar fazla kıyma canımıza! der.
Dev razı olur ve: Her ay bana yüz koyun ve iki de insan getireceksiniz, der.
Adam, ne yapsın, razı olur. Halk Tepegöz'e her ay yüz koyun ve iki de çocuk gönderir. Dev bunları yer.İki çocuğu olan her aile birini Tepegöze gönderir. Tepegöz bunların hepsini yer. Sonra diğer çocuklarını da gönderirler. Tepegöz bunları da yer.artık, sıra padişahın çocuklarına gelir. Padişahın üç çocuğu vardır. Tepegöz bu çocukların da en büyüğünü yer, sıra ikinci çocuğa gelir. O zaman küçük çocuk: "Baba!" der, "Sıra, nasılsa bana da gelecek, daha iyisi ben şimdi gideyim halkımızı bu canavardan kurtarmayı deneyeyim!" der.
Padişah: Gitme oğlum! O çok fena, gidersen seni hemen yutar! der.
Oğlu: Baba! Nasılsa bir gün gelecek, Tepegöz beni de yiyecek! En iyisi ben gideyim, bu canavarı öldürmenin çaresini arayayım! der.
Padişahın razı olur. Genç şehzade yola çıkar. Tepegöz'ün bulunduğu ormana varır. Bakar, Tepegöz bir ağacın altında oturmaktadır. Yüz koyunla iki kişi ateşte kızartılmaktadır.Padişah oğlu uzaktan bakar, her şeyi iyice görür. Ama Tepegöz de padişah oğlunu görür.
Bekçisine: "Yeni bir av daha geldi. Git, bak şuna; Ne istiyor? der.Bekçi gider, padişah oğluna yaklaşır.
Oğlan bekçiye:Ağaç altında oturan o iri adam kim? diye sorar.
Bekçi: Kim olacak, Tepegöz. Yemeklerin pişmesini bekliyor, sofraya oturacak. Sen iyi bir avmışsın, yarın seni de yiyecek! der.
Oğlan: Yese yesin. Ama söyle bana, bu ne gibi mahluk, sırrı ne? Canı nerede durur bunun? diye sorar.
Tepegöz'ü pek sevmediğinden, bekçi devin sırrını döker. Canı gözünde olduğunu, gövdesinin yalnız kemik olduğunu, Tepegöze ne kılıç, ne bıçak ve ne de ok battığını söyler. Ayrıca, Tepegöz, karnını doyurduktan sonra, 24 saat hiç uyanmadan, ölü gibi uyuduğunu da söyler.Sırrı öğrendikten sonra, oğlan gerisin geriye döner, öğrendiklerini anlatır insanlara. Bütün insanlar biraraya gelir, giderler ormana. Büyük bir ateş yakarlar. Ateşe büyük bir şiş sokarlar, Şişi kıp-kırmızı ederler, beklerler. Tepegöz'ün gözü uyurken açık, uyanık iken de aralı dururmuş. Hem şişi ateşte kızdırır, hem beklerler. Dev yatar. Uyur. Tek gözü iyice açılır. İşte, tam o zaman yaklaşırlar ve kıp-kırmızı şişi Tepegözün gözüne sokarlar. Dev ölür. Böylece memleket ve halk bu canavardan kurtulur, rahat eder.

0 okur dedi ki:

Yorum Gönder