Geçmişden Günümüze Gelen Efsaneler, Destanlar, Söylenceler, Mitoloji, Hikayeler, Masallar , Türk folklorik motifler, şehirlerin efsaneleri,öyküleri

Kıbrıs'ın Kırkbir Deliler Fıkraları 1

| Salı, Eylül 16
Kıbrıs'a özgü kırk deliler fıkralarını hiç duydunuz mu ? Bugün bir değişiklik yapalım ve bu fıkraları paylaşalım istedik. Hoşunuza gitmesi okudukça, hatırladıkça sizi gülümsetmesi dileğiyle...

Kırk Deliler Fıkraları

Vaktin birinde, zamanın ikisinde bir memlekette kırk bir deliler yaşardı. Bir gün kırk bir delilerin canı sıkıldı, oyalanacak bir şeyler aradılar, bulamadılar. Tavuk kümesine giderek kümesin kapısını açarak tavukları kovalamaya başladılar. Tavuklar can korkusuyla sağa sola dağıldılar. Bir tavuk kuyuya düştü, bunu gören dediler kuyunun başında toplandılar. Kuyunun içindeki tavuğu görünce hep birlikte göğüslerini döverek ağlamağa başladılar.

- Kuyuya tavuk yerine çocuğumuz düşseydi halimiz ne olurdu , kuyudan kim çıkarırdı, acısına yüreğimiz nasıl dayanırdı,daha dünyasına doyamadan kara toprak olacaktı ?

Bir yandan da:

- Ah yavrum sen öleceğine ben öleydim demeye başladılar. Çığlıkları yeri göğü inletiyordu. Bu sefer de kuyuya beddua ettiler.

-Kör olası kuyu , can aldın , kim bilir daha kaç can alacaksın ? demeye başladılar.

Ağlamaları duyup işitenler delilerin yanına gelerek ne olduğunu sordular. Deliler hem ağladılar hem de anlattılar. Bu sırada bir çocuğun ayağı kuyunun kapağına takılınca kuyunun kapağı kapandı. Kırk Bir Deliler kırk yıllık kuyularının kapağı olduğunu o gün fark ettiler.


************************
Kırk Bir Delilerden birinin düğünü vardı. Gelinin başını süslediler püslediler, gelinliğini giydirdiler. Sıra gelinin odadan çıkmasına geldi. Odanın kapısı alçaktı. Gelin her dışarı çıkmağa çalıştığında kafasını kapının üstüne çarpıyordu. Gelin bütün uğraşmasına rağmen kapıdan dışarı çıkamadı. Bunun üzerine çare bulmaları için Kırk Bir Delilerin en akıllılarını çağırdılar. Akıllılar geldiler. Birisi:
-Bu gelinin dışarı çıkabilmesi için ayaklarını kesmek gerekir.
öteki deli
-Yok , ayakları kesik gelin olmaz, iyisi mi evi yıkalım.Tartışma uzayıp gitti.
O günlerde köyde bir gezgin vardı, kalabalığı görünce merak edip eve gitti. Tartışmaları dinledikten sonra başını eğerek odaya girdi. Gelinin omzuna kuvvetli bir yumruk vurunca gelinin beli büküldü. Gelin korkuyla kapıdan dışarı savruldu.
******************************
Kırk Bir Delilerin yaşadıkları yerde kış çok soğuk geçmişti. Her yan dondu, sular buz kesti. Kırk Bir Delilerden bir kocakarı vardı. Soğuklara yenik düşerek hastalandı, ciğerleri iflas etti. Kocakarıyı arkadaşları işinin ustası bir hekime götürdüler. Hekim kocakarıyı iğneden ipliğe muayene ederek kocakarının soğuktan titreyen yaşlı bedeninin sıcaklığını ölçtü. Gerekli ilaçları verip ardından da :

-Yemene içmene çok dikkat et, bedeninin sıcaklığı çok düşük. Bulutlu günlerde ocak başında otur, güneşli günlerde de güneşten bol bol yararlan, bilirsin güneş girmeyen eve hekim girer, dedi.
Kırk Bir Deliler kocakarıyı evine götürdüler. Kocakarı ayakta duracak halde değildi. Hemen yatağına yatırdılar. Dışarda bol güneş vardı. İçlerinden en akıllıları:
-Hanım ninemizin yattığı yerde güneş yok, oysa dışarda bol güneş var. Haydiyin kalburları alalım, arkadaşımızın yattığı yere güneş taşıyalım, dedi.
Hepsi de:
-
Doğru söylersin, hekim de ‘’Güneşten bol bol yararlansın’’ dedi. Haydiyin kalburları alalım, taşımağa başlayalım.
Kırk Bir Deliler kalburları alıp güneşe koştular. Kalburları yere koyup biraz bekledikten sonra kalburları aldıkları gibi kocakarının evine koştular. Gün boyu içerisiyle dışarısı arasında mekik dokudular.
O sırada köye gelen bir yabancı boş kalburla koşuşanları görünce merak edip sordu.
-Yaptığınız nedir?
Kırk Bir Deliler hep bir ağızdan :
-Hanım Ninemizin soğuktan ciğerleri hastalandı, onun için odasına güneş taşırız, dediler.
Köydeki yabancı Kırk Bir Delilere bakıp güldü. Sağına soluna bakınarak bir kazma buldu. Kocakarının evinin güney duvarını yıkarak bir pencere yaptı. Güneşi evin içine taşıdı. Kırk Bir Deliler alaylı gözlerle baktılar,
En akıllıları:
-Duvarı yıkarken onca toz duman çıkardın, oysa biz tertemiz güneş taşıyorduk. Bizleri de işsiz bıraktın, biz şimdi ne yapacağız?
Köydeki yabancı boynunu büktü, kendi kendine mırıldanarak:
-Ben kendimi aklı kısa sanırdım, meğer neler varmış neler? Şükür halime , diyerek köyden hızla uzaklaşıp yerine yurduna gitti.
*******************************
Cuma günleri Kırk Bir Delilerin helva günüydü. Tencereler ateşin üstüne kondu, yağlar, şekerler, unlar çıkarıldı. Topak topak un helvaları yapılarak her bir deliye birer topak verilerek dağıtıldı. İçlerinden iki akıllıcası helva topaklarını ellerinde evirdiler, çevirdiler.
Biri: Seninki daha büyük onu isterim , dedi.
Öteki: Yok, seninki daha büyük , dedi.

Tartışma büyüdükçe büyüdü, sonunda tartmaya karar verdiler. Bir terazi bularak yol ortasında tartmaya karar verdiler. Terazinin bir gözü ağır gelince ağır taraftan bir parça kopararak öteki tarafa koydular. Bu sefer de öteki taraf hafif geldi. Saatlerce uğraşmalarına rağmen bir türlü kefeleri denk getiremediler. Köye uzun yoldan bir gezgin geldi, karnı da zil gibi açtı. Bunları gördü:

-Tartmanıza yardım edeyim, dedi. Deliler de:
-Yardım et , dediler.

Gezgin helvaları terazinin kefelerine koyarak kolu çekti. Bir kefedeki helva ağır gelince helvayı ısırdı. Ağır gelen taraftan tekrar ısırdı. Maksadı helvaları eşitlemek değil yemekti. Her tartışta bir lokma ısırdı. Tarta tarta kefelerden birinde helva bitti, diğer kefede çok küçük bir parça helva topağı kaldı. Gezgin ağızlarının suyu akarak bakan delilere;

- Helvalarınızı tartacağım diye kan ter içinde kaldım, yoruldum. Bu topak da emeğime tutar diyerek son kalan helva parçasını ağzına attı. Delilerin şaşkın bakışları arasında çekip gitti. Deliler de ağızları açık arkasından bakakaldı.

1 okur dedi ki:

Unknown dedi ki...

Hepsini de okudum, güneşi içeriye taşımaları ama bir yabancının da güneyde pencere açması hoşuma gitti. Tabii deliler anlamamış o ayrı. Helva da güzeldi. Yemeyenin malını yerler :)

Yorum Gönder